Türk Kızılayı, Milli Mücadele dönemi kahramanlarından 'Kara Fatma' lakaplı Erzurumlu Fatma Seher için İstanbul'da anıt mezar yapıyor. Milli Mücadele döneminde asker eşiyle birlikte cepheden cepheye koşan, askerlere yemek pişiren ve gerektiğinde yaralarını saran Fatma Seher adına Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığı'nda bir süre önce yapımına başlanan anıt mezarın inşası sürüyor. Asker olmamasına rağmen Sarıkamış'ta savaşan ve kurduğu 300 kişilik birlikle vatan toprağını düşman karşısında savunan Fatma Seher'in kahramanlıkları sadece yurt içinde değil yurt dışında da yankı buldu. Mustafa Kemal Atatürk'ün izniyle üsteğmen rütbesiyle savaşa katılan Kara Fatma, aynı kahramanlığı kendisine bağlanan maaşı Kızılay'a bağışlayarak da gösterdi.
11 HAZİRAN'DA AÇILACAK
1955'te hayatını kaybeden Kara Fatma'nın naaşı Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığı'na defnedildi. Türk Kızılayı'nın 146'ncı kuruluş yıl dönümü olan 11 Haziran'da törenle açılması planlanan anıt mezarın yapımı tüm hızıyla devam ediyor.
300 KİŞİYİ KOMUTA ETTİ
'Kara' lakabını ve üsteğmen rütbesini Mustafa Kemal'den alan Fatma Seher, aşçılık, hastabakıcılık, hemşirelik gibi pekçok görevin yanında İstiklal Harbi'nde 300 kişilik birliği de komuta etti.
Yakup Kadri, ‘Sodom ve Gomero’ adlı romanının bir bölümünde, “Burası İstanbul savaş Anadolu’da!” diyerek Milli Mücadele’ye Anadolu insanının güç verdiğini anlatır. Cephelerde koşturan Kara Fatma’nın serüveni, Yakup Kadri’nin bu cümlesinin özeti adeta.
Milli Mücadele’de vatanı düşmanlara karşı sadece erkekler savundu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu topraklar işgal altındayken korkusuzca, omzunda silahıyla, atına atlayıp cephelere askerlik yapmak için koşan kadınlarımız da vardı bizim. Ne var ki, onların adları erkekler kadar yer almadı savaş anılarında. O acı günleri anlatırken, isimsiz kahramanlar olarak zikredildiler sadece. Neyse ki “Artık kadın erkek yok, artık istiklal var!” diyen bu kahramanlar, günümüz araştırmacıları tarafından yavaş yavaş gün yüzüne çıkartılmaya başlandı. Bunlardan ilki topraklarımızın düşman işgalinden kurtulması için cephelerde boy gösteren Kara Fatma. O, Milli Mücadele’de üsteğmenlik vazifesini deruhte etmiş bir Türk kadını. Araştırmacı-yazar İlknur Bektaş’ın uzun yıllarını vererek ortaya çıkardığı, “Milli Mücadele’de Bir Kadın Üsteğmen: Kara Fatma” adlı çalışmasıyla hakkında bilgi sahibi olduk. Kimdi peki Kara Fatma? Üsteğmenlik rütbesine nasıl layık olmuştu? Her şeyden ötesi, bu topraklar için kahramanca savaşmasına rağmen neden daha yeni tanışma fırsatı buluyoruz kendisiyle?
Cephelerle eşi Sayesinde tanışıyor!
Kara Fatma, asıl adıyla Fatma Seher Hanım, Osmanlı’nın en sancılı günlerini yaşadığı sırada Erzurum’da sıradan bir anne-babanın evladı olarak dünyaya gelir. O yıllarda bir kız çocuğu nasıl yetiştiriliyorsa o da öyle yetişir. Vakti zamanı gelince de baş göz edilir. Bu evlilikten bir de erkek evlat sahibi olur. Savaş yılları olması nedeniyle kadınlar, kocaları ve oğullarını cepheye gönderir. Kara Fatma da Anadolu kadınlarının bu kaderine ortak olur ve savaş ayrılığını herkes gibi tadar. Burada şu bilgiyi vermekte fayda var: Araştırmacı-yazar İlknur Bektaş, Kara Fatma’nın izini sürerken, eşinin Vanlı bir binbaşı olduğu hatta Balkan Harbi’nde şehit düştüğü bilgisine ulaşıyor. Ancak resmiyette, Kara Fatma’nın bir evlat ve eş kaydına rastlanmaması Bektaş’ın ulaştığı bu bilgilerin âfaki kalmasına neden oluyor. Fakat Kara Fatma’nın eşinden ve oğlundan bahsettiği gazete demeçleri bu afakiliği bozuyor ve söz konusu eş ve oğlun varlığını Bektaş için doğruluyor. Bahsi geçen demeçlerden birini Kara Fatma İstikbal Gazetesi’ne veriyor. Bektaş, Kara Fatma’nın harp meydanlarıyla tanışma serüvenine de İstikbal gazetesindeki bu haber sayesinde ulaşıyor. İşte o yılların hikâyesi...
Kara Fatma, yarinden ayrılır ayrılmasına ama bu ayrılık çok da uzun sürmez. Çünkü Balkan Harbi’ne tayin olan kocasına o da eşlik eder. Vatan için Bulgar işgalindeki Edirne’ye yerleşir. Edirne müdaafasında yer alan, Erzurumlu Şükrü Paşa komutasındaki askerlerin açlıktan ağaç kabuğu yediğine yakinen şahit olur. Çünkü kendisi de orada vazifeli bir askerin eşi olduğu için yokluktan ağaç kabuğuyla karnını doyurur. Edirne’den sonra Sarıkamış cephesinde görevlendirilir eşi. Buranın hüznünü de iliklerine kadar hisseder. Zira zevcini Sarıkamış’ta vatan uğruna kaybeder. İşte bu acı günler, kadın olmasına rağmen, kocası ve oğlundan sonra onu da savaş meydanlarına çıkartır. Çünkü artık kadın-erkek yok, istiklal vardır! Bu yüzden, eline tüfeğini alıp, kendine bir müfreze oluşturur. Kendi gibi cesaretli olan Anadolu kadınlarını da bu müfrezeye dahil eder.
Üstteğmanlik payesini Gazi Mustafa Kemal veriyor!
Ama bir engel vardır... Kara Fatma’nın oluşturduğu müfreze ile savaşa katılabilmesi için izin gereklidir. İzin için de Mustafa Kemal Paşa’ya ulaşılması... Bunun üzerine Sivas Kongresi’nin yolunu tutar. Amacına ulaşması kolay değildir. Çünkü o bir kadındır! Ama çabasının sonucunu alır; kongre esnasında bir öğle yemeğinde Paşa’yı görebilir. Paşa’ya kendini tanıtır ve niyetini ifade eder. Paşa bunun üzerine ona silah kullanmayı, ata binmeyi bilip bilmediğini sorar. Fatma Seher, müsbet cevap verir. Cevaptan memnun olan Paşa, ona gözü pekliğinden dolayı ‘Kara’ lakabını takar ve istediği görevle lütuflandırır. “Haydi göreyim seni.” der.
Sonrasında türlü eziyet, zorluk ve meşakkatlere rağmen her türlü görevi üstlenir Fatma Hanım. Aşçılık, hastabakıcılık, hemşirelik gibi pek çok görevin yanında İstiklal Harbi’nde 300 kişilik bir orduyu komuta eder. Sakarya ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri’nde vatan için yaya ve atlı olarak silah ve cephane yükleri ile cepheden cepheye koşturur. Tüm bu vazifeleri ifa ederken rütbesi üsteğmendir. Bu rütbe de kendisine Mustafa Kemal Paşa tarafından takdim edilir. Böylece Kuva-yi Milliye’nin baş kadın kahramanı olarak efsaneleşir. Beyaz atıyla dilden dile dolaşan bu ufak boylu kadın, istiklal madalyası sahibi de olur vakti zamanı gelince.
Kara Fatma’nın savaş anıları elbette bunlarla sınırlı değil. Mesela yazar Bektaş, onunla ilgili bir anekdotu daha gün yüzüne çıkarıyor. Fatma Hanım, tüm gayret ve çabalarıyla oluşturduğu Millli Mücadele çetesinin içine 43 kadın asker sokar. Bunlardan 10’u kendi ailesindendir ve onlarla birlikte Birinci Dünya Savaşı’nda savaşır. Bursa ve İznik’in kurtuluşunda bu ekibin payı büyüktür. Yeri geldiğinde askere analık da eden bu gözü pek Anadolu kadını. Yaptıklarından ötürü hem Türk hem de dünya basınının dikkatini çeker. Hakkında sayısız haber yapılır. Bunlardan biri de ‘Türklerin kadın üsteğmeni’ başlığıyla 23 Nisan 1922 tarihinde The New York Times gazetesinde yer alır.
Türk basınında ise 1922’den 1950’li yıllara kadar muhtelif gazetelerde hakkında yayınlar yapılır. Bu yayınların sonuncusu ise ölüm haberi ilanıdır. Çeşitli Milli Mücadele tablolarına, dönemin kartpostallarına da konu olur Kara Fatma. Efsaneleşir... yalnız hayatının sonlarını bir efsane gibi yaşamaz!
Savaşın nihayete ermesiyle İstanbul’a yerleşip köşesine çekilen bu fedakâr kadın, devletin kendisine bağladığı maaşı Kızılay’a bağışlar. Hem de ihtiyacı olmasına rağmen… Yalnızlığına ise kız kardeşinin çocuklarını ortak eder. Evlat edindiği yeğenleriyle mütevazı bir hayat sürer Kasımpaşa ilçesinde. Ama hayat beklediği gibi gitmez. Zaman zaman açlıkla karşıya karşıya kalır. Mecbur kaldığı bir anda da Darülaceze’den yardım talep eder. 1955 yılında da bâki hayata gitmek üzere dünyadan ayrılır. Son seneleri hakkındaki bilgiler, sözlü tarihten ibaret olan bu Milli Mücadele kahramanına asıl vefasızlık ise mezarına karşı olur. Kara Fatma’nın kabri, kaydı olmadığı için koruma altına alınmaz ve yok olur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder