Yıl 1546...
Yusuf diye bir genç...
İslam alimlerinden İbrahim Gülşeni Hazretleri'nden ders alıyor.
Tasavvuf yolunda ilerliyor.
Edirne'ye geçip Mevlevi Dergahı'na geliyor.
İnsanlara İslamiyet'i anlatıyor.
Onu çekemeyenler oluyor. "Cinayet işledi" diye iftira atıyorlar.
Yapılan araştırmada "Yalan" olduğu ortaya çıkıyor.
Mevleviyye yolunun büyüklerinden olan Yusuf Sinaneddin-i Sineçak Hazretleri'nden halk özür diliyor.
Yalvarıp Edirne'de kalmasını istiyorlar.
Ancak o İstanbul'a geliyor.
Sütlüce'ye yerleşiyor.
İnsanlara iyiliği ve Allah yolunu anlatıyor.
Dünya ve ahiret saadeti kazanmaları için ömrünü adıyor.
Zamanın Padişahı Kanuni Sultan Süleyman...
Sineçak Hazretleri'nin hizmetlerini ve tasavvufta katettiği yolu öğreniyor.
Sohbet edip, hayır duasını almak için İslam Alimi'ni saraya davet ediyor.
Yusuf Sineçak Hazretleri; Sultanlardan, devlet adamlarından, devlet ve siyaset işlerinde olanlardan ve dünya adamlarından uzak durmayı prensip edindiği için "SARAYA DAVET"i kabul etmiyor.
Kanuni üç defa daveti yineliyor.
Üçünde de "DUALARIMIZ SİZİNLE ama bizim devletle işimiz olmaz" denilerek reddediliyor.
Kanuni "O gelmezse biz gideriz" diyor.
Saltanat kayığına atladığı gibi soluğu Sütlüce'de alıyor.
Talebeleri Sineçak Hazretleri'ne durumu haber verip "Ne olur Padişahı kabul edin" diyorlar.
Gelen cevap "Söyleyin gelmesin" oluyor.
Padişah kapıya dayanıyor.
Talebeler yalvaran gözlerle Sineçak Hazretleri'ne bakıyor.
Sineçak Yusuf Baba oturduğu yerden kalkıyor.
Tatlı tatlı gülümseyip; "Pekala o gelirse biz gideriz" diyor.
Çilehaneye giriyor.
Talebeler kapıyı açıp Kanuni'yi içeri alıyor.
Cihan İmparatoru Kanuni, Sineçak Hazretleri'nin yanına geldiğinde şoka giriyor. Zira yere uzanmış ve ölmüş bir adamla karşılaşıyor.
Hatta Sineçak Hazretleri'nin, elleriyle yüzünü de kapattığına şahit oluyor.
Ertesi gün tüm İstanbul halkının katıldığı büyük törenle defnediliyor cenaze.
Ve Yusuf Sinaneddin-i Sineçak Hazretleri "Padişaha yüzünü bile göstermeyen Mevlevi ALİMİ" olarak tarihe geçiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder