Osmanlı idaresi altındaki Orta Doğu’dan 1800’lü yılların sonlarında, yenidünyaya başlayan göç dalgasında bir hayalin peşine takılıp okyanus aşarak Amerika’ya gittiler. Yepyeni umutlarla çıktıkları yolculuğun sonunda kimliklerini yitirip çoğu kez ‘öteki’ni ifade eden ‘El Turco’ diye anılmaya başladılar.
Osmanlı pasaportuyla yeni kıtaya ayak basan göçmenlerin yeni hayallerle yaptıkları bu hazin yolculuğun hikâyesi başlangıcından itibaren bir bütün halinde ekrana aktarıldı. İlk bölümü TRT Türk’te geçtiğimiz Perşembe günü ekrana gelen ‘El Turco Belgeseli’, önceki yüzyılda Osmanlı topraklarından yeni hayallerin peşinde Güney Amerika’ya göç eden Osmanlıların hikâyesini anlatıyor. Her biri büyük umutların peşinde, acı, tatlı hazin hatıralara dönüşen büyük göç dalgasını, yani Güney Amerika’nın ‘El Turco’larını bütün tarihleriyle biz de sayfalarımıza taşıdık. İşte Osmanlı pasaportuyla Amerika kıtasının kapısına dayanan yenidünyanın eski Osmanlıları.
El Turco’ları 13 bölümlük bir belgesel halinde yedi ayrı ülkede yaptıkları çekimlerin yanı sıra yurt içi ve yurt dışı onlarca danışmanla birlikte gerçekleştiren İsrafil Kuralay, el Turco’ların hikâyesini yüz yıl önce başladığı yerden, Lübnan’dan takip etmeye başlamış. Danışmanlığını Boğaziçi Üniversitesi’nden Kazım Baycar’ın yaptığı belgeselin finansörü ise dünyanın yüzlerce farklı bölgesinde birbirinden kıymetli çalışmalara imza atan Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı. TİKA, bugün pek çoğu kimliklerinden habersiz ya da kimliklerine ilgisiz El Turco’ların izini belirginleştirmeye çalışıyor.
GÜNEYLİ OSMANLILAR
El Turco, taşıdıkları Osmanlı pasaportuyla dillerini bilmedikleri, başka bir kıtanın başka bir ülkesine çalışmak için gelen Osmanlılara, gittikleri ülkelerde verilen isim. 1800’lü yılların sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinden özellikle, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Filistin gibi bölgelerden çok sayıda insan Güney Amerika’ya yapılan göç dalgasına katılıyor. Aralarında, Müslümanların da Ermenilerin de Marunîlerin de bulunduğu ama istisnasız hepsinin Osmanlı pasaportu taşıdığı bu insanların, gittikleri yerde ortak tanımladıkları isim ise El Turco oluyor.Her ne kadar Brezilya Kralı II. Pedro’nun İstanbul ziyaretiyle başlasa da hikâyenin asıl mekânı Beyrut Limanı. Liman, Osmanlı’dan yenidünya Amerika’ya yapılan göçün merkezi oluyor. Hem siyasi hem de ekonomik olarak kriz içindeki bu topraklarda yaşayan Osmanlılar, iş bulma umuduyla yönlerini yeni kıtaya çeviriyorlar. Almanya’ya işçi olarak giden Türkler gibi, birbirini tetikleyerek devam eden bir göç dalgası yaşanıyor. Hatta kampanyalar yapılıyor. Galata’da bir şirket yenidünyaya yolcu götürmek için kampanyaya dâhil oluyor. Kampanyalar yolculuğu daha rahat ve daha ucuz olarak öne çıkarıyorlar. Buradan yola çıkan gemiler, göçmenleri önce Fransa’daki Marsilya limanına götürüyor. Orada daha büyük gemilere binerek, okyanusu aşarak kıtaya geçiyorlar. Tabi ilk yolcuların kaç gün sürecek bir yola çıktıkları ile ilgili çok da net fikirleri yok. Bir şehirden bir başka şehre gittiklerini sanıyorlar.
AMERİKA’YA NE YANA DÜŞER
Yeni kıta Amerika’nın yolcusu el Turko’lar haritadan bakamadıkları, yerini tam bilemedikleri bir coğrafyaya sefer ettikleri için hem yolculuğun gününü hem de menzilini bilmiyorlar. New York’ta akrabalarının daveti üzerine yola çıkan Osmanlılar, Amerikan hükümetinin kotası dolayısıyla içeri alınmayınca gemilerle başka limanlara götürülüyorlar. Meksika, Buenos Aires, Rio de Janeiro’ya gidiyorlar. ‘Burası da Amerika’ diyerek çok sayıda insan kıtanın güneyine yerleşmeye başlıyor. Çoğunluğu Ermeni olan ilk göçmenler, Hıristiyan ve Müslüman Araplarla birlikte İstanbul asıllı bir Musevi’nin kahvehanesini gurbette buluşma ve iş arama merkezi olarak kullanıyorlar.
GÖÇÜN SEBEBİ SİYASİ
Yenidünyada yeni bir başlangıç düşüncesi Osmanlı’nın hemen her bölgesinde yaşanan genel buhranın yanı sıra daha özel problemlerin yaşandığı bölgelerde daha aktif olarak hayata geçirilmiş. Filistin bölgesinden yoğun bir göç dalgası da oluyor. Hatta bugün Şili’nin ikinci en büyük nüfusunu köken olarak Filistinliler oluşturuyor. İsrail-Filistin meselesinde İsrail’in barbarlıkları karşısında, ülkelerindeki İsrail büyükelçilerini geri gönderen ilk iki ülkenin Venezüella ve Şili olmasının arka planındaki gerekçelerden biri de bu. Hatta bugün Şili’de birinci ligde ‘Filistin’ adında bir takım bile bulunuyor, 1920 tarihinde kurulmuş. Filistin topraklarında hak iddia eden İsrail’in tarihinden bile eski.
HİKÂYENİN İKİ AKTÖRÜ: PEDRO VE ABDÜLHAMİD
Aslında El Turko’ların hikâyesini işitince aklınıza gelen ilk soru, göçün istikametinin neden Amerika kıtası olduğu yönünde… Osmanlıların çok daha iyi bildiği Avrupa coğrafyası dururken hiç bilmedikleri bir coğrafyaya yönelmelerinin anlamını El Turco belgeselinin yönetmeni, İsrafil Kuralay’dan dinliyoruz. İlki dönem içerisinde Avrupa’nın da kendi krizleriyle uğraştığı biliniyor. Avrupa kıtasının yeni bir dünya kurmak için uygun yer olmadığı biliniyor. İkinci faktörü ise Pedro’nun Osmanlı ziyareti. Brezilya kralı II. Pedro, II. Abdülhamid’le de görüşmek üzere Osmanlı’yı ziyarete geliyor. Kölelik kaldırıldığı için ülkesinde ortaya çıkan işçi ihtiyacını karşılamak için de ziyaretini bir fırsat biliyor Brezilya kralı. Geldiğinde sadece İstanbul’a da değil Mısır’a ve Lübnan’a da gidiyor ve gittiği her yerde davetlerde bulunuyor. ‘Gelin ve ülkemizde iş bulun’ diyor. Burada da ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşanınca, çağrıyı işiten insanlara makul geliyor kralın önerisi. Halil Cibran’ın ailesi de işte bu tarihlerde göç eden ailelerden biri.
Osmanlı pasaportuyla yeni kıtaya ayak basan göçmenlerin yeni hayallerle yaptıkları bu hazin yolculuğun hikâyesi başlangıcından itibaren bir bütün halinde ekrana aktarıldı. İlk bölümü TRT Türk’te geçtiğimiz Perşembe günü ekrana gelen ‘El Turco Belgeseli’, önceki yüzyılda Osmanlı topraklarından yeni hayallerin peşinde Güney Amerika’ya göç eden Osmanlıların hikâyesini anlatıyor. Her biri büyük umutların peşinde, acı, tatlı hazin hatıralara dönüşen büyük göç dalgasını, yani Güney Amerika’nın ‘El Turco’larını bütün tarihleriyle biz de sayfalarımıza taşıdık. İşte Osmanlı pasaportuyla Amerika kıtasının kapısına dayanan yenidünyanın eski Osmanlıları.
El Turco’ları 13 bölümlük bir belgesel halinde yedi ayrı ülkede yaptıkları çekimlerin yanı sıra yurt içi ve yurt dışı onlarca danışmanla birlikte gerçekleştiren İsrafil Kuralay, el Turco’ların hikâyesini yüz yıl önce başladığı yerden, Lübnan’dan takip etmeye başlamış. Danışmanlığını Boğaziçi Üniversitesi’nden Kazım Baycar’ın yaptığı belgeselin finansörü ise dünyanın yüzlerce farklı bölgesinde birbirinden kıymetli çalışmalara imza atan Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı. TİKA, bugün pek çoğu kimliklerinden habersiz ya da kimliklerine ilgisiz El Turco’ların izini belirginleştirmeye çalışıyor.
GÜNEYLİ OSMANLILAR
El Turco, taşıdıkları Osmanlı pasaportuyla dillerini bilmedikleri, başka bir kıtanın başka bir ülkesine çalışmak için gelen Osmanlılara, gittikleri ülkelerde verilen isim. 1800’lü yılların sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinden özellikle, Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Filistin gibi bölgelerden çok sayıda insan Güney Amerika’ya yapılan göç dalgasına katılıyor. Aralarında, Müslümanların da Ermenilerin de Marunîlerin de bulunduğu ama istisnasız hepsinin Osmanlı pasaportu taşıdığı bu insanların, gittikleri yerde ortak tanımladıkları isim ise El Turco oluyor.Her ne kadar Brezilya Kralı II. Pedro’nun İstanbul ziyaretiyle başlasa da hikâyenin asıl mekânı Beyrut Limanı. Liman, Osmanlı’dan yenidünya Amerika’ya yapılan göçün merkezi oluyor. Hem siyasi hem de ekonomik olarak kriz içindeki bu topraklarda yaşayan Osmanlılar, iş bulma umuduyla yönlerini yeni kıtaya çeviriyorlar. Almanya’ya işçi olarak giden Türkler gibi, birbirini tetikleyerek devam eden bir göç dalgası yaşanıyor. Hatta kampanyalar yapılıyor. Galata’da bir şirket yenidünyaya yolcu götürmek için kampanyaya dâhil oluyor. Kampanyalar yolculuğu daha rahat ve daha ucuz olarak öne çıkarıyorlar. Buradan yola çıkan gemiler, göçmenleri önce Fransa’daki Marsilya limanına götürüyor. Orada daha büyük gemilere binerek, okyanusu aşarak kıtaya geçiyorlar. Tabi ilk yolcuların kaç gün sürecek bir yola çıktıkları ile ilgili çok da net fikirleri yok. Bir şehirden bir başka şehre gittiklerini sanıyorlar.
AMERİKA’YA NE YANA DÜŞER
Yeni kıta Amerika’nın yolcusu el Turko’lar haritadan bakamadıkları, yerini tam bilemedikleri bir coğrafyaya sefer ettikleri için hem yolculuğun gününü hem de menzilini bilmiyorlar. New York’ta akrabalarının daveti üzerine yola çıkan Osmanlılar, Amerikan hükümetinin kotası dolayısıyla içeri alınmayınca gemilerle başka limanlara götürülüyorlar. Meksika, Buenos Aires, Rio de Janeiro’ya gidiyorlar. ‘Burası da Amerika’ diyerek çok sayıda insan kıtanın güneyine yerleşmeye başlıyor. Çoğunluğu Ermeni olan ilk göçmenler, Hıristiyan ve Müslüman Araplarla birlikte İstanbul asıllı bir Musevi’nin kahvehanesini gurbette buluşma ve iş arama merkezi olarak kullanıyorlar.
GÖÇÜN SEBEBİ SİYASİ
Yenidünyada yeni bir başlangıç düşüncesi Osmanlı’nın hemen her bölgesinde yaşanan genel buhranın yanı sıra daha özel problemlerin yaşandığı bölgelerde daha aktif olarak hayata geçirilmiş. Filistin bölgesinden yoğun bir göç dalgası da oluyor. Hatta bugün Şili’nin ikinci en büyük nüfusunu köken olarak Filistinliler oluşturuyor. İsrail-Filistin meselesinde İsrail’in barbarlıkları karşısında, ülkelerindeki İsrail büyükelçilerini geri gönderen ilk iki ülkenin Venezüella ve Şili olmasının arka planındaki gerekçelerden biri de bu. Hatta bugün Şili’de birinci ligde ‘Filistin’ adında bir takım bile bulunuyor, 1920 tarihinde kurulmuş. Filistin topraklarında hak iddia eden İsrail’in tarihinden bile eski.
HİKÂYENİN İKİ AKTÖRÜ: PEDRO VE ABDÜLHAMİD
Aslında El Turko’ların hikâyesini işitince aklınıza gelen ilk soru, göçün istikametinin neden Amerika kıtası olduğu yönünde… Osmanlıların çok daha iyi bildiği Avrupa coğrafyası dururken hiç bilmedikleri bir coğrafyaya yönelmelerinin anlamını El Turco belgeselinin yönetmeni, İsrafil Kuralay’dan dinliyoruz. İlki dönem içerisinde Avrupa’nın da kendi krizleriyle uğraştığı biliniyor. Avrupa kıtasının yeni bir dünya kurmak için uygun yer olmadığı biliniyor. İkinci faktörü ise Pedro’nun Osmanlı ziyareti. Brezilya kralı II. Pedro, II. Abdülhamid’le de görüşmek üzere Osmanlı’yı ziyarete geliyor. Kölelik kaldırıldığı için ülkesinde ortaya çıkan işçi ihtiyacını karşılamak için de ziyaretini bir fırsat biliyor Brezilya kralı. Geldiğinde sadece İstanbul’a da değil Mısır’a ve Lübnan’a da gidiyor ve gittiği her yerde davetlerde bulunuyor. ‘Gelin ve ülkemizde iş bulun’ diyor. Burada da ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşanınca, çağrıyı işiten insanlara makul geliyor kralın önerisi. Halil Cibran’ın ailesi de işte bu tarihlerde göç eden ailelerden biri.
Alberto Jesus - Arjantin İçişleri Bakanlığı Göçmen Dairesi Müdürü
Lisan gitti yemek kaldı
Ben de El Turco’yum. Babamın babası Suriyeliydi. Annesi ise, Lübnan’da oturan Suriye kökenli bir aileden geliyordu. Büyükbabam erkek kardeşleriyle birlikte gelmiş ve kısa sürede ticaretle uğraşmaya başlamışlar. Büyükannem nereye gideceğini bilmeden bu topraklara geldiğinde Buenos Aires’in 200 km. güneyindeki Mar del Plata adındaki şehre yerleşmiş.11 tane çocukları olmuş. Bu hikâye bilinmeyen bir yerlerde yaşama zorunluluğunun ama aynı zamanda da bu topraklara çabucak entegre olabilmenin ve 11 çocuğun ailelerinin de bu uyumu devam ettirmesinin öyküsüdür. Ailem gelmiş oldukları yerlerin gastronomisinin aksine, lisanı pek muhafaza edememiş. Bunu Arjantin’in geleneklerine hızlı bir biçimde entegre olmasına bağlayabiliriz. Bu aslında El Turco’ların tamamını kapsayan bir şeydir de.
Heloisa Julien - Arap Kültür Merkezi Genel Sekreteri / Brezilya
Ticarete girdiler
Buraya gelen her göçmen için değişmeyen kural, Osmanlı tebaası bu insanların seyyar satıcılık işlerine girmeleriydi. Koltuğuna bir koli alır ve çiftliklere giderek, orada kolilerini açıp mallarını satmaya çalışırlardı. İtalyan ve İspanyol göçmenler çiftliklerde çalışırlarken El Turco’lar, ufak da olsa ticaretle meşgul oluyorlardı. Pek çok Osmanlı göçmeni, ticaret için gittikleri çiftliklerde tanıştıkları İspanyol ya da İtalyan hanımlarla evleniyorlardı.
Anibal Y. Jozami - Ulusal 3 Mart Üniversitesi Rektörü / Arjantin
Gelen geri dönemedi
Buraya gelişimiz büyük amcalarımdan birinin yaklaşık olarak 1895 yılında, Lübnan’ın Hristiyan Ortodoks topluluklarını barındıran kuzey bölgesinden buraya göç etmesiyle gerçekleşti. O ana kadar Arjantin’e yerleşmeyi hiç düşünmeyen babamın babası, buraya sadece bazı resmi işlemleri tamamlamak üzere geldikten kısa bir süre sonra rahatsızlanır ve iki buçuk yıl boyunca hastalığı günden güne daha kötüleşir. Fransız mandası altındaki Lübnan’da orduda subay olan babam da, babasının hastalığıyla ilgilenebilmek ve iyileşir iyileşmez kendisini Lübnan’a geri götürmek için Arjantin’e gelir. Dedem için geçici olarak Arjantin’e gelen babam, böylece Arjantin’de kalır ve ailemiz burada büyümeye başlar.
Shakira da El Turco
Bugün kesin rakamlar bilinmemekle birlikte, büyük kısmı Brezilya’da olmak üzere kıtada, toplamda 20 milyon El Turco olduğu söyleniyor. Milyonlarca El Turco arasından, dünyaca ünlü El Turco’lar da çıkmış. Eski Arjantin devlet başkanı Carlos Menem, dünyanın en zengin işadamlarından biri olarak bilinen Carlos Slim ve Salma Hayek ve Shakira’nın başı çektiği, müzik, sinema ve spor dünyasından daha pek çok ünlü El Turco olduğu biliniyor.
Titanik'te de vardılar
1912’de çıktığı ilk seferinde batan Titanik’te üç Bingöllü Türk’ün yanı sıra daha pek çok el Turko olduğunu söylüyor İsrafil Kuralay. Kuralay, El Turcoların gemiye Marsilya’dan hareket ederken bindiklerini, Lübnan’daki ‘El Turko Araştırmaları Merkezi’nde gemiye binen El Turko’ların isimlerinin olduğunu anlatıyor. 1850’lı yıllarda ilk göç hareketlerinin başladığı göz önüne alındığında, El Turko’ların Titanik’e binebilmelerinden ekonomik olarak çok kısa sürede başarılı olduklarını söylemek mümkün.
Veresiyeyi öğrettiler
İlk göç tarihlerinden itibaren El Turco’lar yenidünyada tarımla uğraşmazlar. Daha doğrusu uğraşmak istemezler. Doğrudan küçük işler de olsa ticarete yönelirler. Seyyar satıcılıkla uğraşırlar. Buldukları her şeyi yanlarında taşıyabildikleri ufak tezgâhlarında, kapı kapı, köy köy gezerek satarlar. Güney Amerika’yı bilmedikleri yepyeni bir yöntemle tanıştırırlar; Veresiye sistemi. Doğrudan ticaretle uğraştıklarından kısa sürede aralarından pek çok zengin çıkarır El Turco’lar.
Osmanlı göçü istemedi
Göç dalgası yaşanırken Osmanlı Devleti konuyla yakından ilgilidir. Göçün pek çok açıdan olumsuz tarafları görülmeye başlar. Devlet önce engellemeye çalışır ama üstesinden gelemeyince kurallar koyar. Sultan Abdülhamid zamanında ‘Müslümanlar gitmesin, gayrı Müslimlere izin verin’ denilir. Ama engellemek mümkün değildir. Dönenlerin ev, arsa, binek almaları gitmeyenleri de cesaretlendirir. Ama gidenlerin büyük kısmı gelemez. Yol uzundur, dünya yenidir ve zaten kısa bir süre sonra pasaportuyla gittikleri Osmanlı da tarih sahnesine karışacaktır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder