Herkesin bir hayat hikâyesi vardır. Bazılarınınki daha enteresan olmakla beraber hepsi ayrı ayrı değerlidir. Bazı hayat hikâyeleri çok daha fazla kişinin merakına mazhar olmuştur. Nitekim her hikâyede bir de madalyonun arka yüzü vardır. Hikâyenin kahramanı nasıl algılandıysa ya da nasıl algılanması isteniyorsa hikâye o şekilde kurgulanır. Fakat anlatılan hikâyeye ek olarak, açmayı bileni farklı dünyalara sürükleyecek ve "vay be!" dedirtecek bir arka kapı mutlaka vardır.
İşte bu hayat hikâyelerinden biri, ölümünün üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen hâlen üzerindeki sır perdesi kalkmamış birine ait. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ülkenin kurtarıcısı olarak lanse edilen, heykelleri her meydanı dolduran, her banknotun üzerinde resmi olan, her sözü özlü söz addedilen Atatürk'ün eşi Fatıma-tüz Zehra Latife Uşşaki ya da bilinen adıyla Latife Hanım…
Atatürk'ün sadece iki buçuk yıl dahi olsa eşi olmak, belki böyle bir evlilik yapmasaydı donanımları gereği hayatın çok farklı perdelerinde başrol oynayabilecek bir karakter olan Latife Hanım'ın, sırlarıyla beraber tarihe gömülmesine neden oldu. Bugün hakkında konuşabildiklerimiz, hayatı hakkındaki somut veriler hariç, onu sınırlı tanıyabilen ve de görüşleri objektif olmaktan uzak insanların anlattıklarından ibaret.
Olumlu olumsuz tüm görüşlerin ışığında, sansasyonel taraflarıyla beraber hepimizin kafasında bir Latife Hanım portresi var. Kendisi hakkında okuma yapıldığında, Atatürk'ün gölgesinde kalmayı hak etmeyen bir kadın olduğu daha net görülecektir. Resmî tarih her ne kadar kendisini kaba, kavgacı ve saygısız bir kadın olarak tasvir etmişse de, Latife Hanım kesinlikle bundan çok daha adil ve doğru yargılanmayı hak etmektedir. Umarım hayatı sır perdesinin altında gömülmüş olan Latife Hanım'ın hatıraları bir gün devlet sırrı olmaktan çıkar ve hiç olmazsa gerçeklerin açığa kavuşturulması bakımından tarihteki yerini alır. Şimdi somut veriler ve günümüze ulaşan hatıraların ışığında Latife Hanım'ı tanımaya çalışalım.
Latife Hanım 17 Haziran 1898 tarihinde İzmir'de varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Babası bir dönem İzmir Belediye Başkanlığı yapmış idi. Amcası meşhur romancı Halit Ziya Uşaklıgil'dir. O dönem için bir kızın Avrupa'da eğitim görmesi nadir rastlanacak bir şeydi. Ancak iyi eğitimli bir aileden gelen Latife, Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk okudu. Daha sonra Londra'da dil eğitimi aldı. Latince dâhil olmak üzere yedi lisanı iyi derecede biliyordu. Çok iyi piyano çalıyor ve at biniyordu. O dönem için modern kadının sembolü olarak görülmesine karşın Kur'an okuyor ve Atatürk'ün tüm ısrarlarına rağmen inancı gereği içki içmiyordu. Bu çok farklı yönleri bünyesinde barındıran iyi eğitimli, zeki, kararlı, inatçı, ileride daha detaylı anlattığımda cesaretini de anlayacağınız genç kadının hayatı Mustafa Kemal ile İzmir'in işgali sırasında kesişir.
Eylül 1922'de İzmir'e giren Türk ordusu kendine güvenli bir karargâh aramaktadır. Latife Hanım, Mustafa Kemal ve ekibini karargâh olarak kullanmaları için evine davet eder. Latife Hanımların köşkü işgal sırasında karargâh olarak kullanılır. Daha sonra Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım sağlık nedenleri dolayısıyla İzmir'e gelir ve Latife Hanım ona ev sahipliği yapar. Kesin olarak bilinmemekle beraber, Latife Hanım'la evlenmesi hususunda Atatürk'e ilk tavsiyeyi verenin Zübeyde Hanım olduğu söylenmektedir. Zübeyde Hanım'ın ölümünden sonra Atatürk bir kez daha İzmir'e, Latife Hanım'ı ziyarete gider. Hatta bu ziyareti sırasında Latife Hanım'a yaklaşmaya da çalışır. Ancak Latife Hanım bunu kibarca reddeder. Her ne kadar ilgisini önce Latife Hanım belirtmişse de evlilik dışı bir ilişkiyi asla kabullenmez. Ailesinin onayı olmadan da bir evliliğe sıcak bakmadığını belirtir. Hem Lord Kinross'un hem Armstrong'un kitaplarında belirttiği gibi, Latife Hanım onunla evlenebilirdi ama asla metresi olmazdı. Hatta Latife Hanım'ın yeğeninin, teyzesinden duyduklarına göre, Mustafa Kemal'in kendisini öpme girişimine Latife Hanım terasta bulunan tabancayı kapıp havaya üç el ateş ederek mukavemet etmiştir. Mustafa Kemal'e de ısrar etmesi durumunda dördüncü kurşun ile kendisini öldüreceğini, zira Mustafa Kemal'in bu memlekete elzem, kendininse önemsiz biri olduğunu söyleyerek kıvrak zekâsını da konuşturmuştur. Bu olayın akabinde Atatürk yakın arkadaşlarına evliliğin kendi mizacına uygun olmadığını söylese de Latife'nin ahlakına ve zekâsına olan hayranlığı onu evlilik teklifi yapmaya mecbur eder. Esasında bu olayda da gördüğümüz üzere Mustafa Kemal nasıl bir şahsiyetle evleneceğinin bilincindedir. Ancak kendinden 17 yaş genç bu çetin ceviz hanım onu etkilemeyi başarmıştır.
ALAFRANGA EVLİLİK ALATURKA BOŞANMA
Mustafa Kemal, Latife Hanım'ın evini karargâh olarak kullanırken Latife Hanım kendisine pek çok diplomatik yazışmada yardım etmiştir. İzmir'in kurtuluşundan sonra İngiliz ve Fransız donanmalarına yazılması gereken notayı bir türlü beğenmeyen Mustafa Kemal'e, Latife Hanım notayı kendi yazmak için teklifte bulunur. Latife Hanım İngilizce olarak, "24 saat içinde İzmir Limanı'nı terk etmezseniz, sizi batırırım" yazar. Bu basit ve sert nota Mustafa Kemal'in çok hoşuna gider ve olaydan sonra Latife Hanım'a 'yaver' diye seslenmeye başlar.
Latife Hanım'ın zekâsına ve karakterine duyduğu hayranlık, Mustafa Kemal'i hiç düşünmediği halde evliliğe itmiştir. Kafasındaki modernleştirme ajandasında yer alan 'modern Türk kadını' profili için Latife'den iyi rol model de yoktur.
Evlilik merasimi Latife Hanımların köşkünde gerçekleşir. Atatürk'ün şahitleri Mareşal Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir iken Latife Hanım'ın şahitleri Mustafa Abdülhalik Renda ve Atatürk'ün yaveri Salih Bozok'tur. Nikâh sırasında hem Mustafa Kemal hem de Latife Hanım hazır bulunduğundan, geleneksel modelin dışında bir nikâh yapılmıştır. Bu evlilik Mustafa Kemal için, her ne kadar 'milli mücadele kahramanı' olarak görülse de, mensup olduğu aile ve aldığı eğitim açısından bir nevi sınıf atlamadır.
İkilinin yaşamı Ankara'da devam eder. Özel hizmetkârlarını da beraberinde götüren Latife köşkü dizayn eder ve birçok resepsiyona ev sahipliği yapar. Meclisi ilk ziyaret eden kadındır. Mustafa Kemal'e tüm yurt içi seyahatlerinde eşlik eder ve pek çok konuşma yapar. Hatta Mustafa Kemal'in ilk konuşma metinlerini Latife Hanım'ın yazdığı bilinir.
Kadın hakları konusunda da çalışmaları olan Latife Hanım, çok eşlilik ve tek taraflı boşanma gibi hususlarda yeni kanunlar yapılmasını ister. İlk kadın vekil olmayı arzuladığı için kadınlara seçilme hakkı verilmesini de ister ve bu konuda Atatürk'ü ikna etmeye çalışır. Evlilikleri sadece iki buçuk yıl sürmeseydi muhtemelen bir sonraki seçimlerde milletvekili de seçilecekti. Ancak Latife Hanım'ın dominant ve güçlü karakteri bir müddet sonra aynı özellikteki kocasıyla çakışmıştır. Bu aslında kaçınılmaz bir son olacaktır. Belki aşk, belki proje ya da ikisinden de biraz olan bu evlilik, evlendikten kısa bir müddet sonra, Atatürk'ün içki problemi ve yaşam düzeni gibi konularla alakalı olarak, çatırdamaya başlamıştı.
Atatürk ilk kalp spazmını, evlenmeden evvel Latife Hanım'ın İzmir'deki köşkünde geçirmişti ve doktor içkiyi yasaklamıştı. Bunun üzerine Latife Hanım tüm içkileri ortadan kaldırtmıştı. Oysaki Mustafa Kemal için arkadaşları ile kurulan içki sofraları vazgeçilmezdi ve kimse onu bu alışkanlığından vazgeçiremezdi. Alkole şiddetle karşı olan Latife Hanım kocasının hayat tarzını hiçbir zaman kabullenmedi. Atatürk ile bu konuda çok kez tartıştı ve bu tartışmaların büyük çoğunluğu köşk erkânının önünde gerçekleşti. Atatürk'e alkolü bıraktırma ve çevresini değiştirtme girişimleri başarısızlığa uğrayan Latife Hanım tavrından ödün verecek bir karakter de değildi.
Final hikâyesi ile ilgili bilinen çok az şey var. Bu ya Latife konuşmayı reddettiği için ya da Atatürk kendisine konuşma yasağı koyduğu için. Ancak yerli ve yabancı şahitlerin anlattıkları, ortak bir hikâyede birleşiyor.
Bir akşam Köşk'te yerli ve yabancı maslahatgüzarlara bir resepsiyon veriliyor. Atatürk her toplantıda eşine önce şiir okutuyor sonra da piyano çaldırıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin modern yüzünü temsil etmesi açısından Atatürk için önemli bir sahne. Ancak eşiyle yalnız kalamamaktan ve bu içkili toplantılardan muzdarip olan Latife Hanım o akşam piyano çalmayı reddediyor ve bunun üzerine kuzeni Vedat, Atatürk'ün ricasıyla piyano çalıyor. Latife Hanım, Vedat'ı tebrik eden kocasına hışımla çıkışıyor ve "Yanlış çaldı ama buradaki kimse anlamıyor, niye çaldırıyorsun?" diyor. Bunun üzerine Atatürk, "Herkes anlıyor, bir tek siz anlamıyorsunuz" diye mukabele edince Latife Hanım elindeki yelpazeyi hızla avucuna vuruyor ve kanatıyor. Bu harekete sinirlenen Atatürk tokat atmak için elini kaldırıyor. Kendini savunmak isteyen Latife Hanım'ın eli kocasının yüzüne çarpıyor ve avucundaki kan Mustafa Kemal'in yüzüne bulaşıyor. Bu olay komutanların ve diplomatik erkânın önünde gerçekleşiyor. Bunun üzerine Avusturya ve Amerikan elçileri, "Komutanların önünde karısından tokat yedi. Türkiye Cumhuriyeti liderinin karizması çizildi. Her an bir darbe beklenebilir" diye ülkelerine kripto yazıyorlar. Bu olay, karı-kocanın ilişkilerinin hangi noktaya geldiğini gösteriyor. Daha evvel de başkalarının önünde kocasına sert bir şekilde 'Mustafa!' diye hitap eden Latife Hanım bu olayla ilişkinin finaline imzasını atmış bulunuyor.
Bu olayı kaldıramayan Atatürk, yine de bir özeleştiri olarak çevresine "Evlilik benim tabiatımda yoktu, ama bir örnek teşkil etmek için yaptım" demiştir. Örnek olması için yapılan evliliğin ömrü sadece iki buçuk yıl sürmüştür. Latife Hanım'ın annesinin üzüntüyle belirttiği gibi, alafranga başlayan evlilik alaturka bir şekilde sonlanmış, Atatürk evliliği tek taraflı olarak feshetmiştir. Bugün bile tartışmalı olan boşanma şekli için kimileri tek taraflı olduğu için sonlanmamıştır der. Atatürk'ün emriyle, boşanma haberi 5 Ağustos 1925 günü radyodan hükümet bildirisiyle açıklanır.
İzmir'e baba evine gönderilen Latife ile Atatürk bir daha asla görüşmemiş ve Latife Hanım ya aldığı terbiye gereği konuşmamış ya da kendisine kocası tarafından yasak konulmuştur. Her ne sebeple olursa olsun, Latife Hanım'ın hayat hikâyesi aydınlanmaya muhtaçtır ve 77 yıllık hayatı çok daha fazla ilgiyi hak etmektedir.
Tüm modernist ve reformist düşüncelerine rağmen Latife Hanım'ın kocasından beklentisi de diğer pek çok kadın gibi kişisel isteklerden azade değildi. İstekleri, kocasıyla düzenli bir yaşam ve beraber vakit geçirmek gibi masumane şeylerdi. Bunun için kocasının arkadaşlarına kısıtlama koymuş, yemek saatlerini düzene sokmuştu.
Atatürk için modern Türkiye'yi inşa ederken kampanya yüzü olarak da gördüğü bu evliliğin bitişi pek de kolay olmasa gerek. Daha önce tamamen sır olan hatıralar zamanla açığa çıktıkça, Atatürk kültüne meydan okuyan bu hikâye de aydınlanmaya devam edecektir.
Eğitimi, zekâsı, azmi, güçlü karakteri ve cesaretiyle Latife Hanım kocasının ve ülkesinin hikâyesinde hiç kuşkusuz bir dipnot olmaktan çok daha fazlasını hak etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder