Anavatandan 40 misli büyük topraklarda tatbik ettiği sömürgecilik, Hollanda’nın hümanist mazisine gölge düşürdüğü gibi; şimdilerde bu ülkede yükselen faşizm, hayret ve endişe ile takip edilmektedir.
Peyniri, yel değirmenleri, bisikletleri, laleleri ve Holştayn inekleri ile meşhur Hollanda’ya Osmanlılar, Felemenk (Flaman Ülkesi) derdi. Flamanlar, bir Cermen kavmidir. Avrupalılar ise Alçak Ülkeler (Fl.Nederland, İng.Netherlands, Alm.Niederlande, Fr. Pays-Bas) diye anar. Zira ülkenin büyük kısım deniz seviyesinden aşağıdır. Kanallar ülkesidir. Fransız işgalinde kanal kapaklarını açarak, işgalcileri suya boğmuş ve vatanlarını kurtarmışlardır. Deniz kıyısına yapılan setler sayesinde çok toprak kazanılmıştır.
Hollanda, memleketi meydana getiren eyaletlerden yalnızca birisi ve en zenginidir. Ancak uzun zamandır ülkenin kalbi mesabesinde olduğu için İngiliz ve Almanlar, bu ismi kullanmıştır. Eskiden Aşağı Lotharingia denen ülkeye XI.asırda Hollanda kontu hâkim olunca, Hollanda tabiri ortaya çıktı.
Seçilmiş krallar
Felemenk eyaletleri, uzun zaman Habsburg İmparatorluğu’na bağlı yaşadı. Protestanlık yayıldı. Katolik Alman imparator, bu yeni mezhebi önlemeye çalıştı. Yüzbinlerce Flaman, meydanlarda yakıldı. Yine de Protestanlık Hollanda’da yerleşti. Belçika ise Katolik kaldı. Artık Habsburglar ülkeyi elde tutamadılar. 1581’de Birleşik Eyaletler adıyla müstakil oldu. 7 eyalet, devlet başkanını (sthathouder) seçerdi. Umumiyetle bu kişi Nassau-Orange hanedanından olurdu. Bugün de kral, bu ailedendir.
Hollanda kısa zamanda büyük devletler arasına girdi. 1713’e kadar da böyle tanındı. Nüfusun yoğun olduğu bir yerdi. Amsterdam 1590’a doğru 190 bin nüfusla Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biriydi. Deniz ticareti, bankacılık, mücevhercilikle zenginleşti. İstiklalini biraz da bu sayede elde edebildi. Amsterdam, Avrupa’nın borsası oldu. Amsterdam Bankası, Batı Hind Kumpanyası ile beraber, adeta devlet içinde devlet gücü kazandı. Hollanda korsanları, 1623-1636 arasında 545 İspanyol gemisini vurup, İspanya’ya ağır bir darbe indirerek mahvını hazırladılar.
Hollandalılar, Amerika’ya ilk gidenlerdendir. New York’un adı, eskiden Nieuw Amsterdam idi. Japonya’ya ilk ayak basan beyazlar da Hollandalılardır. Asya’da Portekizlilerin yerini aldılar. Güney Amerika’daki Surinam (Hollanda Guyanası), bunun kuzeyindeki Hollanda Antilleri, Güney Afrika’da Cape, Asya’da Seylan ve Endonezya adaları Hollanda sömürgesi oldu. 1700’de anavatan 32 bin km2 ve nüfusu 1,7 milyon iken iken; sömürgeleri, 1 milyon km2 ve 7,5 milyon nüfusa sahipti. Nüfusundan fazla sömürge sahibi olan ilk Avrupa devletidir.
Amsterdam-İstanbul hattı
Hollanda-Türkiye münasebetleri 1612’de Sultan I. Ahmed’e gönderilen sefir Cornelis Haga ile başlar. Ama daha evvel Osmanlılar, İspanyol Armadası’nı mağlubiyete uğratarak, hem İngiltere’ye, hem Fransa’ya, hem de Hollanda’ya rahat nefes aldırmıştı. Bu sebeple her üçü, varlığını biraz da Osmanlılara borçludur. Aksi takdirde burada İspanyol hâkimiyeti kaçınılmazdı.
Hollanda’da İspanya’ya karşı isyanın başladığı 1567’de isyanın lideri Willem Orange, Osmanlı padişahı Sultan II. Selim’den yardım istemişti. Padişah, ‘düşmanının düşmanına’ yardım vaadinde bulunmuş; ama 1571 tarihli İnebahtı Bozgunu buna imkân vermemişti. O sıralar ‘Liever Turks dan Paaps’ (Katolik olmaktansa, Türk olmayı tercih ederim) sloganı popüler olmuştu. Hatta bazı Hollandalılar, şapkalarına bu sloganın yazılı olduğu hilal şeklinde madalyonlar iliştirirdi.
Zeki elçi Haga, padişahın hocası meşhur mutasavvıf Aziz Mahmud Hüdai’yi ziyaret ederek, itimadını kazandı. Bunun vasıtasıyla padişahla görüştü. Felemenk’e ticari imtiyazlar koparmaya muvaffak oldu. Cebelitarık’tan itibaren tüm Kuzey Afrika, Mısır, Arabistan, Anadolu, Balkanlar, Ege Adaları, Karadeniz ve Kırım gibi Osmanlı coğrafyasında Hollanda gemileri kendi bayrakları altında ticaret yapabilecekti. İstanbul’daki İngiliz, Venedik ve Fransız sefirleri, bunu engellemeye çok çalışmışlarsa da muvaffak olamadılar. Zira Hollanda’nın himayesinin, Osmanlı dış politikasına yardımcı olacağını düşünen Sadrazam Halil Paşa, Haga’nın sağlam bir koruyucusu idi.
Akdeniz Ticareti
Bu imtiyazlar, Hollanda’ya Akdeniz’de canlı bir ticaretin kapısını açtı. Halep, İskenderiye, Kıbrıs, Mora, İnebahtı, Eğriboz, Mezistre, Venedik, Cenova, Zante, Livorno ve Sicilya’da peş peşe konsolosluklar kuruldu. Ticaretin diplomatik altyapısı hazırlandı. Bu imtiyazlar, Hollanda’ya siyasî bir güç kazandırdı. Hollandalılar, İstanbul ile iyi münasebetleri sayesinde, Avusturya ve Rusya savaşlarında, arabuluculuk vazifesini üstlenmişlerdir.
1620 yılında 200’den fazla Hollanda gemisi Akdeniz’de faaliyet gösteriyordu. 1625’te Akdeniz Ticaret ve Seyrüsefer Müdürlüğü (Dutch Levant Company) kuruldu. Bu devir, Hollanda’nın Altın çağı kabul edilir. Hindistan yolu bu vesileyle Hollandalılara açılmıştır.
Maziye düşen gölge
Hollandalıların hayat tarzında, inanç ve bilginin mantıklı bir birleşimini aksettiren Hollanda hümanizmi ciddi bir tesir yapmıştır. Rönesans’ın mimarlarından Erasmus’un vatanı Hollanda şehirlerinde, tarih boyunca nisbî bir tolerans ve hürriyet hâkim oldu. Siyasî ve dinî baskılar sebebiyle yurtlarından ayrılan çok kişi ve topluluklar Hollanda’ya sığındı. Bu hareket, XX.asırda da sürdü. Şimdi nüfusun %2’si Türk, %2’si Faslı ve %2’si Endonezyalıdır.
Bütün bu mazisine rağmen, sömürgecilik furyasına kapılmaktan kurtulamadı. Bir yandan sömürgelerini demiryolu ve saire ile imar edip hayat standartlarını yükseltmeye çalışırken; medeniyet misyonu adı altında sömürgeciliği meşrulaştırma çabasına girişti. Bu meyanda en büyük sıkıntı Endonezya’da yaşandı. Öteden beri müstakil sultanlıklar halinde yaşamaya alışmış Cavalıların isyanları kanlı bir şekilde bastırıldı. 1873’te başlayan ve 1903’e kadar devam eden Açe isyanında, yerli halktan çoğu sivil 70 bin kişi öldü.
Endonezya'da bir Hollandalı Aile
Halifenin yardım eli
İstanbul, el altında Açelilere destek olmaya çalıştı; ama ekonomik ve politik zorluklar, buna tam manasıyla imkân vermedi. Hollanda, bu büyük kıtayı elinde tutacak askeri güce sahip eğildi. Bunun için mahalli halkla işbirliği yapması gerekiyordu. Belli başlı kabileleri para ve başka yollarla elde etmeye çalıştı. Bir yandan da halkın, dünya Müslümanları ve bilhassa Hilafet merkezi İstanbul ile irtibatını kesmeye çalıştı. Endonezyalı Müslümanların hacca gidişi yasaklandı.
XX.asırda sömürgelerinin hepsini kaybetti. Şimdi elinde sadece Hollanda Antilleri kaldı. Avrupa’nın bu küçük ülkesinin, anavatandan 40 misli büyük topraklar üzerinde kurduğu sömürge imparatorluğundaki politikası, hümanist mazisine gölge düşürdüğü gibi; şimdilerde bu ülkede yükselen faşizm, hayret ve endişe ile izlenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder