3 Aralık 2016 Cumartesi

Ihanet cöpcatanindan pislik izdivac mektuplari

10 Şubat 1998 Zaman gazetesinde böyle yayınlanmıştı:
"PEK MUHTEREM PAPA CENAPLARI"
Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zati alilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.
İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam’in asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.
Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah’a aittir ve din Allah’tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir. Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naciz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.
Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarası diyalog konusunda Vatikan’ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.
Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine musamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu’daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel’in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs’ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hristiyanlar, Yahudiler ve Müslumanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir. Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC’de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa’nin doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.
Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançli genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Ögrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim’in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran’da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi’ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek sumullu bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.
Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb’e şükürler olsun.
Fethullah Gülen / Rabb’in aciz kulu / 9 Subat 1998

Reha ERUS / ROMA 
Fethullah Hoca, dün Vatikan'da, Katolik dünyasının lideri Papa II. Jean Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yaptı. Resmi olmayan özel görüşmede Fethullah Gülen, Papa II. Jean Paul'e Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in davetini hatırlatarak, bir kez daha bu konuda kendilerine ev sahipliğinde yardımcı olabileceklerini belirtti. 1979'un Aralık ayında Türkiye'ye geldiğini hatırlatan Papa, Türkler'in misafirperverliğinden çok memnun kaldığını belirterek, Fethullah Hoca'nın davetinden duygulandığını söyledi. Papa, kendisine değerli bir Hereke ipek halısı ile işlenmiş bir gümüş vazo hediye eden Fethullah Gülen'e, Aziz Paulus ilePotrus'un altın kabartmadan oluşan tablosunu armağan etti. Görüşmeden sonra bir basın toplantısı düzenleyen Fethullah Hoca, geçen yıl anjiyo olması nedeniyle bir yıl geciken ziyaretinin çok olumlu geçtiğini söyledi, şöyle devam etti: ‘‘Kendisine, dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekân kılma yolunda üstlendiği misyonu hayranlıkla izlediğimizi, dünya barışı için işbirliği ve diyaloğun başlayıp, devam etmesini istediğimizi, sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen, yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere dalgakıran gibi karşı durabileceğimizi söyledim.’’ Fethullah Hoca, bir soru üzerine, Türkiye'de çeşitli din ve mezheplerin liderleriyle diyaloglar da kurduğunu hatırlatarak, amaçlarının üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik oluşturmak olduğunu söyledi. Gülen, bu görüşünü Papa'ya da yansıttığını belirtti.

ROMA'DA ÖLÜRSEM
‘‘İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur’’ diyen Fethullah Hoca, ‘‘Bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir ortamda zamanında bir gayret, bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir’’dedi. Bu tür diyalogları Diyanet İşleri'nin kurması gerektiğini, ancak, hükümete bağlı bu kuruluşun özgürce hareket edemediğini hatırlatan Gülen, bu misyonu toplumlar adına üstlendiğini, ülkelerin geleceği ve kendi ülkesi ile çelişkiye düşmeden misyonu devam ettirmeyi hedeflediğini de sözlerine ekledi. Hükümetlerin, milletlerin dünya barışını sağlarken, bürokrasiye, yanlış anlaşılmalara takılabileceğini hatırlatan Fethullah Hoca,halklararası hoşgörünün daha önemli olduğunu vurguladı. Papa'nın kendisini hayret, hayranlık ve takdirle karşıladığını söylediğini ve bir işbirliği sürecinin başladığını yorumladığını yansıtan Fethullah Hoca, bir soru üzerine, Ağca'yla ilgili Papa ile bir şey konuşmadığını, ancak kutsal olan Roma'ya inananların vize almadan girebilmeleri için bir dilekte bulunduğunu belirtti.Fethullah Hoca, rahatsızlığı nedeniyle önceki gece Roma'da ölebileceğinin aklına geldiğini, ‘‘Gerek Papa ve gerekse benim yaşlarımız ilerlemiş. Bu bakımdan ben bu kutsal topraklarda ölürsem diye aklıma geldi’’ dedi. Fethullah Hoca bugün İstanbul'a dönecek.

10 Şubat 1998, HÜRRİYET Gazetesi

İngilizce orijinalini12 Temmuz 2012’de yazıp bu sitenin İngilizce bölümünde yayınladığım ve daha sonra Ensar arkadaşımızın Türkçe’ye çevirdiği bu makaleyi 15 Ağustos 2012 tarihinde bu sitenin Türkçe bölümünde yayınlayıp sosyal medyada paylaştığım bu makaleyi dikkatinizi çekmek için makaleler listesinin üst sırasına alıyorum. Buradaki teolojik ve politik analizlerime geçmişte olumsuz tepki gösteren milyonlarca insanın şimdi birden bire bu gerçeği görmesi sevindirici ama maalesef bunlar hala sahtekarları ve din istismarcılarını tanıma formülüne, evrensel kriterine sahip değiller. Bir sahtekardan kaçıp bir başka sahtekara sığınacaklardır.


USA-Co’nun Atadığı Halife ÇıplakFethullah, Humeyni ve Pavlos Arasında Müthiş Benzerlikler
Edip Yuksel
12 Temmuz 2012
Çeviren: Ensar Üzümcü
15 Ağustos 2012
www.19.org
Hayır, bu gerçeği haykıran tek çocuk ben değilim; fakat, eğer bu makaleyi okursanız, sesimin belki de en güçlü ve en rahat işitileni olduğunu göreceksiniz. Dilerseniz önce bir parça eski haberle başlayalım. Etkin bir Amerikan dergisi olan Foreign Policy (Dış Politika), 4 Ağustos 2008 sayısında “Fethullah Gülen, Dünya’nın En İyi Kamu Entelektüeli.” duyurusunu yapmıştı. Bu duyuru aşağıdaki giriş metni ile başladı:
“Foreing Policy ve Prospect dergisi dünyanın en iyi kamu entelektüelini belirlemek için okuyucularından oylamaya katılmalarını istedi; bir kişi açık ara farkla yarışmayı kazandı: İslam âlimi Fethullah Gülen, dünya çapında milyonlarca takipçisi olan ilham kaynağı bir lider ve ülkenin seküler düzenine açık bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle bazı kesimler tarafından anayurdu Türkiye’de dışlanan bir adam.”
En iyi kamu entelektüeli? Bunu gerçekten de söylemiş olabilirler mi? Evet, söylemek istedikleri şey gerçekten de bu. Derginin üzerindeki tarihe baktım; 1 Nisan değildi! Pekâlâ, öyleyse birkaç ciddi soru daha soralım. İlk olarak, şu sözü geçen “okuyucular” kimler? Fethullah’ı nasıl tanımışlar? Verdiği hangi ders veya yazdığı hangi kitap onun böylesi bir başlığı hak edebilmesini sağlamış? Peki, gördüğümüz şey Amerika’nın yeni Halifesi için bir tanıtım amacı güdüyor olabilir mi? Fethullah’ı tanıyan herkes çok iyi bilir ki, “hızlı” kelimesi bir kaplumbağa ile ne kadar uyumluysa veya “kişi” kelimesi bir şirketi ne kadar tanımlıyorsa “entelektüel” kelimesi de kendisine ancak o kadar yakıştırılabilir. Büyük firmaları, gazeteleri, televizyon kanallarını ve yüzlerce okulu tekeline alabildiği ve bu gün milyar dolarlarla ifade edilen bir vakfı kurduğu için, Fethullah, olsa olsa en iyi iş adamı olabilir. Fethullah, şeffaflıkta asgari, gizlilikte ise azami olan en büyük tarikatın bir lideri olabilir. Fethullah, Türkiye’deki en başarılı politikacı da olabilir; ama en büyük entelektüel? Sen her kesi mürit mi, her kesi keriz mi sanıyorsun?
Vaizlikten başlayarak tüm ulusun politik sisteminin kontrolünü, tek bir parti bile kurmadan, tek bir rakibi ile karşı karşıya gelip tartışmadan,  -tek bir kez olsun- gazeteciler tarafından çapraz sorguya tutulmadan ele geçirmeyi başardığı için, Fethullah, belki de dünyanın yaşayan en iyi politikacısıdır. Böylesi birinin entelektüel yahut politik herhangi bir bir sorgulamaya tabi tutulmadan nasıl bir kamu figürü haline getirildiği ise beni aşan bir meseledir.
Sızıntıdan dereye, oradan nehre, ve nihayetinde barajın içine
Fethullah Gulen's Letter to Edip Yuksel's fatherFethullah Gülen bizim aile arkadaşımızdı. O ve babam Sadrettin yahut Sadreddin Yüksel, birbirlerini iyi tanırlardı. Politik tutum ve tarzlarında her ne kadar farklılıklar olsa da, aralarında karşılıklı bir saygı vardı; her ikisi de Türkiye için teokratik bir rejimin (şeriat) hayalini kuruyorlardı. Her ikisi de Kürt mollası Said Nursi’in öğrencisi ve hayranı idiler. (Said Nursi bizim köyde, Bitlis’te doğdu ve babamın sonradan eğitim görmeye başlayacağı aynı yerde öğrenimini tamamlamıştı. Norşin’de bulunan medrese babamın ailesi tarafından yönetiliyordu). Fethullah Osmanlı ihtişamına öylesine düşkündü ki, özel mektuplarını Arap alfabesi ile yazardı. Kardeşimin Türk milliyetçileri tarafından öldürülmesinin ardından babama gönderdiği taziye mektubu da Osmanlıca idi.
1980’lerde, en-çok-satan İslamcı bir yazar iken, Fethullah ile birkaç kez bir araya gelmiş ve ilk aylık dergisi olan Sızıntı için birkaç makale yazmıştım. O ise, soy ismi “Gülen” in Arapça tercümesinin abartılmış hali Dahhak, yani ‘Çokça Gülen Kişi’ takma ismini kullanarak Arapça ve Farsça kelimelerle dolu şiirler ve baş makaleler yazıyordu. Ordu, polis, medya, iş ve eğitim alanlarını kapsayan Türk kurumlarına gizli yoldan sızmaya niyetlendiği, ilk dergisinin başlığından zaten belliydi. Öğretmenlerle başladığı organizasyonu istikrarlı olarak büyümeye devam etti; sızıntıdan başlayıp akıntı oldu. Daha sonra bir dereye, bir nehre ve sonunda Müslüman dünyasının belki de en büyüklerinden birisi olan bir baraja dönüştü. Yıllar evvel, hat safhada paranoyak ve din- karşıtı olan Türkiyeli generaller, tarikatın kendi içlerine bir sızıntı yaptığını tespit ederek alarma geçmiş ve dalgalar halinde onları geri püskürtmüşlerdi. Fakat tarikat diğer saflarda, polis de dâhil olmak üzere, çok başarılı olmuşlardı. Türk polis gücü günümüzde Fethullah’ın takipçileri tarafından kuşatılmıştır ve yüksek rütbeli askeri görevlilere yakın zamanda yapılan birçok baskın, askeri darbe planları yapan birçok general de dâhil olmak üzere, Fethullah ve Türk generalleri arasındaki bir güç mücadelesi olarak değerlendirilir.
Bu devasa baraja ne olacağını kestirebilmek çok güç, fakat bu hareketin olağan üstü büyüme ivmesi USA-Com tarafından yıllar evvel fark edilmişti ve görünen o ki, Pensilvanya’da 1999’dan beri hayatının keyfini sürmekte olan bu hareketin lideri ile bir antlaşmaya imza attılar. Hatırlayın,  Humeyni Paris’te olmasına rağmen siyasi hareketlerde etki sahibi bir isimdi. Fethullah da, her ne kadar gizlice olsa da, Türkiye’deki bir devrime yön veriyor. Gerçi Humeyni’nin devrimi gümbür gümbür gelmişti, olacaklar herkese malumdu; Fethullah’ın tarikatı ise adeta termitler gibi çalışıyorlar. Aklınızdan geçirebileceğiniz şeyi biliyorum, “Edip, sen de USA’ da yaşıyorsun ve senin de bazı çelişki barındıran fikirlerin var. Peki ya senin için ne düşünmeli?” İşin gerçeği, ben bir insanın olabileceği kadar açığım. Bağlantılarım, gelirim, varlığım, tarihim, karakterim ve planlarımın hepsi gözler önündedir. Beni bir çay kaşığı suda boğmak isteyen düşmanlarım dürüstlüğümden ve doğru olduğuna inandığım şey için dimdik ayakta durma cesaretini göstereceğimden asla kuşku duymazlar. Fethullah ve tarikatına gelince, onlar ketum, donuk, kurnaz ve sevimsiz birçok sürprizle dolular.
Fethullah Gülen hareketi veya FG tarikatı
Fethullah’ın Nurcu tarikatının üyeleri, protesto veya mitinglerini sokaklarda yapmazlar. İş dünyasında olduğu gibi kapalı kapılar arkasından iş yürütmekte daha başarılı ve bilgilidirler. İroniktir, Türk toplumunun anti-emperyalist ve seküler İslamcı kesimlerinin her ikisi de, Orta Doğu’da emperyalizmin işbirlikçisi “Ilımlı İslam” modelinin oluşturulması için Fethullah’ın bir piyon olarak kullanıldığı hususunda fikir birliğine sahiptirler. Elbette, böylesi bir anlaşmanın varlığına işaret eden açık bir kanıt yok, ama ne olursa olsun, Amerika’nın Orta Doğu ve Uzak Doğu’daki emperyalist politikaları için Fethullah mükemmel bir seçimdir. Fethullah da, USA ile yaptığı işbirliğine muhtemelen “takiyye” gözü ile bakıyordur. Her ikisini de iyi tanıyan bir taraf olarak, sonunda kimin kullanılmış olacağını görebiliyorum.
FG’nin Türkiye’deki önemli kurum ve kuruluşların yönetimini ele almak için çok iyi kurgulanmış bir planı vardı. Özel buluşmalarda veya camilerde vaaz verirken duygusal cazibesini sergiliyordu. Sahabelerin bağlılık ve cesaretlerinden söz eden hikâyeler anlatır, ağlar, kendisini dinleyen kalabalığı da ağlatırdı. Kullandığı iletişim biçimi ile kendi soy ismi arasındaki bu ilginç ironiyi o yılarda fark ettim. Gülen, kalabalıkların önünde sürekli ağlıyordu.
Topladığı fonları çoğalttıkça çoğaltacaktı. Öyle de oldu. Sahabe ve Osmanlı döneminin şaşalı günlerinin özlemiyle, acı dolu ve duygu yüklü hikâyelerle bizlerin dini ve milli duygularını sömürme yeteneğini kullanan Fethullah sonunda, vakıf ve cemaatını Türkiye’de ve şimdi ise dünyada en varlıklı Sünni organizasyon haline getirdi. Tabii olarak, onun sömürmedeki bu gücü, sömürülen insanların sayısına paralel olarak sürekli bir artış gösterdi. Adeta bir çığ gibi, bir birini etkileyen insanların sayısı da katlanarak çoğaldı. Şu bilinen bir gerçektir: insanların büyük bir kısmı koyun gibi körü körüne takip ederler, özellikle de başı çeken kişi karizmatik bir megaloman ise…
Mehdi ve onun askerleri
Ben ne kendi şahsına ne de çevresinde bulunan insanlara hiçbir vakit yakınlık hissetmedim. Onların yapılarını fazlasıyla çıkarcı ve içten pazarlıklı buldum. Ürkek, içten pazarlıklı, ve liderlerine karşı sürekli boyun eğen itaatkârlar olarak…  Onlar hoş bir “evet(çi)” takımından ibarettiler. FG ise aşırı manipülatif ve saf insanlar için tehlikeli ölçüde karizmatik, bunun da ötesinde, taşkın hezeyanlara sahip birisi idi. Sarhoş duyguları ile çok kolayca ağlayıp iç çekebilmesi dinleyici kitlesini etkileyerek vakfı için büyük miktarlarda para toplayınca, vaaz verme stilini hüngür hüngür ağlama, inleme, burnunun çekerek ağlama, haykırma ve nidalar atma gibi farklı çeşitler ekleyerek zenginleştirdi. Hatta bir defasında elindeki kutsal kitabı dinleyicilerine fırlatarak sahnesine daha fazla drama katmış, ancak çok fazla olumsuz eleştiri aldığı için bu marifetini tekrardan sergileyememişti.
Eğer FG’nin geçmişi, tehlikeli teolojik dogmaları ve güce karşı dinmek bilmez açlığı hakkında herhangi bir fikriniz yoksa/olmamışsa Zebur 126:5-6’ya dayanarak onu korumak isteme gafletine düşebilirsiniz. Eğer bir Amerikalı iseniz şu isimleri hayal ediniz: Saint Paul, Billy Graham, Tim Lahaye, Glenn Beck, Sai Baba, Rick Warren, Pat Robertson, Benny Hinn, Jim Baker, Deepak Chopra, Robert Tilton, Robert Tilton II ve Jimmy Lee Swaggart.  Onları koca bir havuza doldurup karıştırın, birkaç varil gözyaşı ve bir çuval gizem serpiştirin. Ondan sonra İsa’nın veya Hindu tanrılarının ismini Muhammed ile, Hristiyan ve Hindu azizlerin isimleri de Sünni versiyonları ile değiştirin… İşte havuzda çoğunlukla kamu önünde ağlayan ve bu arada için için gülen bizim ağlama uzmanı vaizimiz çıkar ortaya…
Fethullah’ın cemaatı, Mormonlar, Yahova Şahitleri, Armageddon Delileri, Scientology, Kabalistler ve Discovery Enstitüsü karışımına benzer. İlhamını Said Nursi’den alan Fethullah’ın güçlü bir Mehdilik inancı var. Takipçileri, İsa tarafından desteklenecek olan Mehdi’nin gelişi için her gün dua ederler. Herhangi kamusal bir bildirge yayımlanmış olmasa da, takipçilerinin büyük bir çoğunluğu Fethullah’ın Vadolunan Mehdi olduğuna inanırlar.
Fethullah ve tarikatı Türkiye’deki ekonomik ve politik gücün önemli bir kısmını kontrol ediyor. Türkiye’yi dönüştürdüler ve Tayyib Erdoğan’ın AKP’si için verdikleri destek hayati bir öneme sahip. Fethullah ve tarikatı eğitim sistemine odaklanarak Türkiye ve eski Rus Türk Cumhuriyeti içerisinde de yurtlu okullar açtılar, bu alanda büyük başarılara imza atarak kendi tarikatları için hatırı sayılır bir saygınlık elde ettiler. Şimdi ise burada,  USA’ da, düzinelerce Charter Okulları (devlet tarafından desteklenen özel okullar) işletiyorlar. Yaşadığım şehirdeki en iyi ortaokullardan birisinin başındalar ve kısa bir süre önce kendilerine ait olan devasa bir kampüs inşa ettiler. Gülen tarikatı aynı zamanda Amerika’daki iş adamlarını da organize ediyorlar ve bu hususta da epey başarı gösterdiler. Seküler görüşlü birçok Türk gurbetçinin saygılarını kazanıyorlar. Avukat bir Türk bayan ve onun işadamı olan eşi geçtiğimiz sene tarikatın ticari organizasyonlarına katılıp katılmama hususunda bana danışmışlardı. Evet veya hayır diyebilmekte zorluk çektim. Reçete yazan bir doktor gibi, onlara olası avantajlardan ve oluşabilecek bazı yan etkilerden bahsettim.
Barışçıl söylemleri ve tavırları, çalışkanlıkları ve yoğunlaşma kabiliyetleri beni her zaman çok etkilemiştir. Yine de tarikatı çok tehlikeli görüyorum, çünkü günümüzün iyi robotları sadece tek bir tuşla yarınımızın canavar robotlarına dönüştürülebilirlar.
En iyi dindar aktör
3 Ekim 2010’da, “Fethullah Gülen’e 19 Soru” isimli bir makale yayımladım. Cevap vermeleri için kendisine ve yakın çevresine birkaç aylık süre tanıdım. Fakat, beklediğim gibi, kendisi sorduğum soruları göz ardı etti. Ona yönelttiği sorulardan sağ kolu olan vekilleri aracılığı ile haberdar edildiğine neredeyse eminim, çünkü Türkiye’nin tanınmış bir yazarı olarak kendisine yönelttiğim bu sorular hem politik ve teolojik yaşamsal bazı unsurları hem de önemli temellere sahip bazı iddiaları barındırıyordu.  Sonra, bu makaleden yaklaşık bir yıl sonra, onun dini ve geçmiş politik pozisyonunu değerlendirerek sorduğum sorulara kendim bir cevap getirmeye çalıştım. Verdiğim cevaplardan herhangi birisinin yanlış olduğuna kanaat getirdikleri takdirde kendi çevresi tarafından belirtilecek hususları severek düzelteceğimi de açıkça ifade ettim.
Şimdiye dek tamamen sessiz kaldılar. Peki neden? Birisi çıkıp da şöyle diye bilir: “Edip, sen kim olduğunu zannediyorsun? Fethullah evliya mertebesinde bir insandır, o dünyanın en iyi entelektüellerinden biri ve yüz-binlerce takipçisi var. O Türkiye’deki en güçlü adam ve hatta birçok deniz aşırı ülkelerde bile. Papa ile el sıkışmış. Kendisine ilk ismi ile hitap eden bir yazarın sorularına cevap vermeye vakit ayıracak değil ya?”  Böylesi bir cevabı anlıyorum. Ancak, nasıl olur da hiçbir gazeteci veya televizyon programcısı mühim bilgiler içeren sorulara en ufak bir ilgi ve alaka duymadıklarını anlayamıyorum. Onunla röportaj yapan tüm muhabirler niçin koyunlar veya zombiler gibi sadece ve sürekli onu imajını yükseltmeye yarayan soruları soruyorlar?
Başka bir deyişle, Fethullah’ın başarısının sırlardan birisi de, Sokratik-Sorgulamalara karşı kendi etrafında örmüş olduğu, gerçek-sızdırmayan bir güvenlik duvarına sahip olmasıdır. Örülmüş bu duvar “Dünya’nın en güçlü ve en korunmuş politik/dini lideri” olması amacıyla oluşturulmuş olağanüstü bir başarıdır. Bu koruma sistemi ilk başlarda iyi-hesaplanmış perde-arkası ilişkiler ve sadık takipçileri yoluyla ona bazı başarılar getirdi. Orta Doğu’da kendisine biçilen Amerikan Halifesi rolünü kabul ettiğinden bu yanaysa, WTV tarafından korunmakta ve hatta korunmaya teşvik edilmektedir. Lütfen okumaya devam ediniz
Fethullah iyi bir vaiz ve tarikat lideri olabilir. Dinleyicilerinin neredeyse hiçbirini anlamadıkları Osmanlıca terimleri şakıyarak onları etkilemeyi başaran yetenekli bir hatip olabilir. Fethullah, St.Paul veya Makyavel’in reenkarne edilmiş hali olabilir. Fethullah belki de Papa’nın en iyi umudu ve USA-Co’nun Müslüman dünyadaki en iyi uyuşturucusu olabilir. Peki ya “Dünya’nın en iyi kamu entelektüeli”? Herhalde şaka yapıyor olmalısınız!
Ağlayan, hıçkıran, feryat eden, sızlanan, haykıran, uluyan ve inleyen vaiz
Tıpkı Amerikalı tele-evangelistlerin devasa kiliselerde yaptığı gibi kendi cemaatine vaazlar verirken, Fethullah, bizlere tek kişilik bir gösteri sergiliyor. İroniktir, kendi soy isminin aksine (Gülen), neredeyse her zaman ağlıyor ve her ağlayışından sonra, binlerce ve bazen milyonlarca doları kendi vakfına veya daha doğru bir söylemle, tarikatına aktarıyor.
Pavlov!
Yüz mimiklerini incelemeye alabildiğimiz youtube’daki bazı video görüntüleri ile tanık olduğumuz; ağlamasının tam ortasına kameraya doğru hızlı ve anormal bakışlar, çok iyi tasarlanmış bir zamanlama ve histerik ağlama krizleri sırasında kullandığı diksiyon ve tonladığı ses ile duygusal tepki almak için ortaya fırlattığı açık ve cüretkâr ifadeler ve daha niceleri, kurnaz hileler ile sürüyü yönlendirme örnekleridir. O, Marksist özdeyişin doğru olduğunun başka kanıtlarından bir tanesi olmuştur: “Din kitlelerin afyonudur”  O, Böylesi meziyetlerle Broadway veya Hollywood’da iyi bir aktör olurdu. Makalelerindeki şatafatlı antik edebiyatı çıkardığınız vakit, geriye sadece homurdanarak bir şeyler söylemeye çalışan bir kasaba vaizinin, tutarsız, içi boş ve basma kalıp yazısıyla karşı karşıya kalırsınız.
Doğrusu, Fethullah “Dünya’nın En İyi Çıplak Entelektüeli” ödülünü almalı… Sadece ilkokul eğitimi var, fakat çevresindeki eğitim görmüş insanlarla bunu bir şekilde telafi edebiliyor. Kuantum fiziğini kendi ürettikleri ıvır-zıvır ile yoğurmaya çalışan “new age” guruları gibi, Fethullah da, hayranlarını ve pohpohçularını bazı bilimsel terminolojileri birbirine karıştırarak aldatıyor. En tuhaf ve aptalca dini öyküleri satışa çıkarma yeteneği olan sıradan Sünni bir vaizdir, Fethullah.  Sünni versiyonu Afganistan’da, Şii versiyonu İran’da ve Selefi versiyonu Suudi Arabistan’da cehennemler oluşturan AYNI dogmaları ve gerici dini öğretileri yaymaya çalışmaktadır. Müslümanları asırlardır çeşitli felaket ve rezaletlere mahkum etmiş olan Mezheplerin ve Hadis ve Sünnet gibi öğretileri eleştirel bir akıl ile asla sorgulamamış, onları anlamaya çalışmamıştır. Diğer yandan, bizlerin bu çıplak Sünni Mollası veya Sakalsız Humeyni’miz dünyayı dört farklı grupla kandırmaya devam etmektedir:
  1. Kendisini kontrol edenler (Washington-Telaviv-Vatikan).
  2. Kendilerine bahşedilen para ve gücün tadını çıkaran çekirdek tarikat vekilleri ile.
  3. Kalabalığın artmakta olan sayısından etkilenen ve yine sayıları artmakta olan kalabalık bir hayran kitlesi; büyüleyici bir döngü, hiç durmayan bir mekanizma veya kendi kendini gerçekleştiren kehanetlerle!
  4. Bu durumda Terziler ise; Doğu’nun ve BATI ‘nın “entelektüel ve akademik fahişleri” Bazılarına tarikat tarafından iyi ödeme yapılmış ve diğerleri ise doğrudan WTV için çalışıyorlar.
  5. Kendini pazarlama yeteneği.
O şimdiye dek neyi gerçekleştirdi? Yüzlerce okul açtı. Açmışsa ne olmuş? Hükümetler ve özel firmalar ve sözleşmeli okullar da aynısını yapıyorlar. Dahası, bazıları kendi takipçilerinin yaptığından çok daha iyi işler çıkarıyorlar ve bunu daha az bir maliyetle yapıyorlar. O, Amerika da dâhil olmak üzere birçok ülkede sayısız okullar açtı. Nasıl? Dindar insanlardan topladığı paralarla! Nasıl? Gözyaşı dökerek, haykırarak, feryat figan ederek, inleyerek ve ağlayıp iç çekerek!
FG ve onun tarikatı bu okullar ile Türkiye için biraz Halkla İlişkiler çalışması da yapmış oldu, tabi bu aslında kendisi ve tarikatı için harika olan bir çalışmaydı. Diğer yandan, paranın bölüngüsü ile herhangi bir reklâmcılık firması ortaya gayet tabi daha iyi bir iş çıkartabilirdi, ki bu farklı bir mesele.
Yurt dışındaki tarikat okullarında eğitim veren öğretmenler bazı öğrencileri seçerek onlara Türkçe şiirler ezberletirler. Sonra, içlerinden en iyi olanlarına Türkiye’ye ücretsiz bir ziyaret ve sözde Türk Olimpiyatlarına katılma hakkı vaat ederler. Elbette, yabancı ülkelerden sadece birkaç kişi bu olaydan haberdardır, ama Türkiye içerisinde neredeyse tüm televizyon kanalları yoluyla haberler yayıldığından, bir öğrenciden başbakana kadar bu oluşum tüm Türklerin ilgisini çeker. Olan biten tüm oyun, Türklere Türklük satmaktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki, Osmanlı tacını devrettiğinden bu yana Türk halkının henüz atlatamadığı bazı büyük psikolojik travmalar yaşanıyor. Birçok toprak parçasını kaybetmiş olmalarını hala kabullenilebilir bir olgu olarak göremiyorlar. Birçok Türk hala,  Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlıya ihanet ettiği gerekçesi ile Araplara karşı kızgındırlar. “Eğer … Arap olayım” sözü bu ırkçı tavrın ifadelerinden birisidir… Dünya’nın en büyük kabadayısı iken,  bir üçüncü dünya ülkesi haline gelmiş oldukları gerçeği ile yüzleşemiyorlar. Türk toplumunda derin bir hasret ve kızgınlık var. Bu sebeple milli ve şovenist duygular ülkede alabildiğine bol ve bereketlidir. Bir Türk olmakla ilgili övünme ifadesi de çok yaygındır. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesini neredeyse her köşede, her devlet kurumunda görebilirsiniz. Milyonlarca Türk bu mantrayı bir dua gibi her gün tekrar ederler. Dini liderler ve şarlatanlar tarafından en kolay kandırılabilir olanlar da yine bunlar olurlar. Televizyon ekranlarında Türkçe şiir okuyan birkaç yabancı öğrenci, Türk milliyetçilerinin derin bir yarası haline gelmiş aşağılık kompleksi duygularını giderirler. Bu ihtiyacın farkına varıp karşılığında sadece ucuz bir hizmet sunan Fethullah ve onun tarikatı da böylece topluluğun büyük bir sempatisini ve desteğini kazanmış olurlar.
Bu kadar mı? Hayır, Muhammed Peygamber’in putlaştırılmış sahabelerinin abartılı hikâyelerini anlatırken eş zamanlı olarak ağlama işini de başarıyla gerçekleştirir. Niçin? Onların arasından en saf ve temiz olanlarını toplayabilmek, kendi ev ve yurtlarında tarikat öğretilerini aşılayabilmek ve efendileri kırmızı düğmeye basana dek onları iyi robotlara çevirmek için… Eğer sefil hayatları için, günahları için, evlenmedikleri için veya atalarının kabadayılık yaptığı şanlı günlerine özlem duygularıyla histerik biçimde ağlamak ve sonrasında tarikat için torba ile para toplamak entelektüel bir iş ise, o zaman Fethullah “En İyi Kamu Entelektüeli” olmayı hak ediyor.
Hayır, uyduruyor veya abartıyor değilim. Fethullah Gülen olarak youtube’da arama yapın ve 5–6 videosunu rasgele izleyin. Ne söylemek istediğimi anlayacaksınız.
“Kuran Yetim, Kuran Yetim. Babası öldü Kuran’ın!”
Aşağıdaki video tam bir komedi. Fethullah, dinleyicilerini her zamanki gibi aldatıyor, iyi bir zamanlanma, gözyaşları,  hıçkırma, tekrarlamalar, edebi konuşmalar, duygusal tepki alabilmek için kullanılan kışkırtıcı ifadeler. Konuşmasının bir yerinde, gülünç ve bir o kadar da kabul edilemez bir söz ediyor ve ardı ardına bunu tekrarlıyor.
Şöyle tekrar ediyor: “Kuran yetim, Kuran yetim!” Ne? Kuran yetim mi? Bu ifade Allah’ın sözüne açıkça saygısızlıktır. Fakat ne zaman ki bu cümlenin kalabalığı coşkulandırdığını ve onların daha fazla ağlamasına sebep olduğunu fark ediyor, bunu avantaja çevirmekte hiç gecikmiyor. Artık onların duygularına hükmedebileceğinin farkındadır. Kalabalık hipnotize olmuş, tam bir trans halinde… Kalabalık, onun mimikleri, sözleri ile ağlıyor, gözyaşı döküyor, hıçkırıyor ve çığlıklara boğuluyorlar. Ağzından çıkan sözleri ne kadar saçma ve komik olursa olsun, hipnozcunun komutuna uyarak ağlıyorlar. Sarıklı hipnozcu devam ediyor… Kullandığı bu kötü metaforu, şunu da ekleyerek tam bir saçmalığa dönüştürüyor: “Babası öldü Kuran’ın!” Kuran’ın babası? İlk cümlesi kötü bir mecaz olarak algılanabilir, fakat bu ikinci cümlesi o kötü mecazı saçma bir iddiaya dönüştürüyor, Allah’ın sözüne karşı yapılan açık bir hakaret. Sonra, bu saçma ifadesinin olumsuz etkisini gözlemleyince, “Kuran Yetim, Kuran Yetim” cümlesini tekrar etmeye başlıyor. Tabi seyirci de çılgına dönüyor. Manipülasyon ve hareketleri seyirci önündeki bir stand-up komedisinden farksız kalıyor.
Yıllar evvel işlediği ve sık-sık eleştirilen bir hatasını da konuşma arasında düzeltmeyi deniyor. Kuran’ın babasız ve yetim olduğunu ilan etmeden on yıl önce, elindeki Kuran’ı cemaatin üzerine fırlatmıştı. Sünni ve Şii cemaat Kuran mesajına daha az ilgi duyuyor olabilirler, fakat kitabın fiziksel formatına adeta tapınırlar. Sünni ve Şii güruh kitaba abdestsiz dokunmayı veya onu bel hizasından aşağıda bir yere koymayı çok büyük bir günah sayarlar; kitabı öper ve tam bir saygı gösterisi eşliğinde onu duvara asarlar. Dolayısıyla, içinde Kuran yazılı bir mushafı caminin ortasında fırlatmak onlar için haddi layıkıyla aşan bir günahtır. Eğer başka bir vaiz böyle bir şey yapmış olsaydı, uzun süreli bir kınama cezası alırdı. Fakat Fethullah kırdığı bu pota rağmen hayatta kalmayı başardı, tarikatının gücünü ve sayısını arttırmaya devam etti. Yaptığı bu hareketin getirdiği olumsuz etkilerin farkındaydı. Muhalifleri onu eleştirmek için bu sahneyi kullanarak sürekli ona göndermeler yapıyorlardı. O da burada, dinleyicileri bastırılması güç bir duygu ile hazır ağlıyorlarken lekelenmiş imajını onarmayı deniyor. Durumu tam tersine çeviriyor. On yıl sonra bu fırlatma işine bir kılıf buluyor. Meğerse Kuran mushafını fırlatma işi bilgece bir hareket, kehanet gerçekleştiren bir tavır imiş: “On yıl önce, Kuran’ı sizlerin göğsüne fırlatmıştım… ve şimdi görüyorum ki Kuran’ı sahiplenmişsiniz.” Becerikli adam doğrusu. Transa geçirdiği sarhoş cemaate her hatayı veya melaneti keramet diye satabiliyor…
Toplu Cinayete Teşvik Veren Bir Şovenist veya Merhametli bir Barışgönüllüsü
Fethullah, kişiliğinde her ikisini de barındırıyor. Amerika’nın Halifesi veya Vadolunan Mehdisinin yeteneği dinleyicilerini duygusal sömürü yoluyla yönlendirmek, veya tarikatı için yoksul öğrencileri yurtlarına alıp robot haline dönüştürmek, yahut sözleşmeler üzerinde yazılı olan miktarın sadece yarısını ödeyerek öğretmenlerin maaşlarını sömürmek, veya diğer tarikat ve dini gruplarda sıkça kullanılan entrikaları ustalıkla uygulamakla sınırlı değil.. Fethullah ikiyüzlü bir Canavardır; onun iki adet yüzü var. Barışgönüllüsü bir vaiz olmanın yanında, ırkçı bir kışkırtıcıdır o.
Kamusal alanda döktüğü gözyaşlarına ve büründüğü dini kisvesine kapılıp aldanmayınız. O aşırı uçlar arasında çok iyi dans eden yetenekli biridir. Aşırı şefkat gösterisi ile aşırı acımasızlık arasında, aşırı tevazu ile iktidar duyduğu sonsuz ihtirası doyurmak için her taklayı mübah bilen kişilik arasında… Bakıcıları sağ olsunlar, O Türkiye ve ötesindeki en etkili kamu figürlerinden birisidir.
Geçen Ekim (2011), Fethullah Gülen, Türk hükümetinin Kürtlere karşı acımasız bir politika yürütmesi için bir fetva ve politik bir talimat verdi. Açıklamalarına tarikatın sitesi olan herkul.com veya youtube.com aracılığı ile ulaşabilirsiniz.
Bu konuşmasında 50 000 (Elli bin) Kürdün öldürülmesini öğütledi ve destekledi. Duygusal bir görünüm ile Allah’ın adını anarak şu duayı yaptı “ Allah’ım onların evlerini ateş sar, feryadı-ı figan sar” ve “Onların altlarını üstüne getir, köklerini kes ve kurut, işlerini bitir” Böylesi bir kışkırtmanın modunu anlayabilmek için Türkçe bilmenize gerek de yok; açık bir şekilde kırmızı düğmeye basıyor. Çizgi film karakteri olan Simpson’ın oğluna yaptığı gibi iki eli ile birlikte birisini boğazından yakalayıp boğarak öldürme hareketini yapıyor. Fakat, Simpson’dan farklı olan şey Fethullah’ın bir çizgi film karakteri olmayışı, kelimelerinin gerçek hayata etki ediyor olmasıdır. Muhalif Kürtlerin öldürülmesi talimatından kısa bir süre sonra Türk ordusu Uludere de bir düzine sivil insanı öldürüyor.

Fethullah her zaman güçlüden yana oldu. Türk ordusunu her iki askeri darbede destekledi. Muhtemelen dünyanı en güçlü Sünni Müslüman lideri olan bu adam, Gaza toplanma kampına ilaç ve diğer insanı ihtiyaçları karşılamak için Mavi Marmara filosu ile birlikte yardım taşıyan Türk insan hakları aktivistlerini eleştirme cüretini de gösterdi. İsrail gestaposu, uluslararası hukuku ve Altıncı Emri ihlal ederek, uluslararası sularda 9 barış gönüllüsünü öldürdü ve birçoğunu da yaraladı. Bizim Papa-dostu Sünni evangeliste göre, Gaza toplanma kampına gitmeden önce “İsrail otoritelerinden izin almış olmalıydılar.”
Fethullah’tan önce Humeyni vardı
Şimdi beraberce Fethullah’ın Humeyni’den daha iyi olmayan entelektüel kapasitesine örnek teşkil edecek bir doneyi inceleyelim. İslamcı bir gençlik lideri iken Humeyni benim kahramanımdı. Tarihi bir devrime yol açmıştı. Devrime yol açtığı için bir miktar itibarı hak ediyor olsa da, organizasyonun ve işlerin büyük çoğunluğa verilen destek kendi vekillerinden, eylemcilerinden, müttefiklerinden, tüccarlarından ve sokaktaki insanlardan geldi. Yani bizler, görünen lider adına birçok aktiviteyi yöneten ve yönlendiren asıl liderleri ve takipçileri rahatça unutabilirken, görünen lidere -adaletsiz de olsa- itibar dağıtmaya eğilimli canlılarız. Bazı zamanlar, eylemlerin başarısı görünürde olan lider ile pek az ilişkilidir. O anki şartlar ve tesadüf daha etkili olurlar. Birbirlerini izleyen olaylar, oyuncular, perde arkasındaki güçler, koşullar, rakip gruplar arasındaki güç mücadelesi ve şans…
Aslında Humeyni daha çok sembolik bir liderdi, cahil bir din adamıydı. En önemli kararlar ve eylemler, onun etrafında toplanmaya bir şekilde mecbur kalmış iyi eğitimli muhalifler tarafından kararlaştırılır, yürürlüğe konulurdu. Bildiğimiz gibi, gücü kazandıktan sonra bu ruhban kendisini destekleyen en kötü fraksiyon ile birlikte olmayı seçti ve koalisyondaki devrime sebep olan aktif ilerici grupların elemine edilmesini salık verdi.
Sonrasında, Sünni ve Şii öğretilerinin geri kalmışlığını keşfettiğimde, ilk kez Humeyni tarafından yazılmış dini bir kitabı okuma fırsatı yakalamıştım. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Bu molla, güya İran’da devrim yapan büyük lider,  meğer başını tuvaletten çıkaramıyormuş.  Towzihul Masail kitabında ıvır zıvır konulara saplantılı bir izlenim bırakıyordu.. Risaledeki soruların çeyreğinden daha fazlası (2900’den 846’sı), temizlik ve kirlilik hakkındadır. Bazı örnekler:
“Humeyni, bir köpek tarafından kirletilmiş bir varilin kaç kere yıkanması gerektiği ile ilgili olarak; üç kez az su ile (kaptaki pisliğin kabasını aldıktan sonra 380 litreden az,” #150)
“Bir domuzun sıvı içtiği” kabın kaç defa yıkanması gerektiğine ilişkin; yedi kez az su ile (veya 380 litreden fazla çok su ile) yahut akan su ile” (#152);
“Akan bir suya dökülen bok ve sidik o akan suyun “kokusunu, rengini ve tadını” değiştirmemişse temizdir” (#29, #30).
“… fakat suyu kaynatmaktan veya iyot ekleyerek temizlemekten bahsetmiyordu. Aslında sabunlardan bahsediyor: ama onu da kirletildikten sonra sabunların nasıl temizlenileceklerini anlatmak için yapıyor!” (#164, #165);
YORUM: Umursamalı mıyız? Tüm bunlar dini ritüeller adına gerekli olan temizlik için yapılmış açıklamalar iken… Dini hükümler istiyorsanız din adamını dinlersiniz. Hastalığı önlemek veya kontrol etmek istediğiniz de bir kamu sağlık görevlisine gidersiniz. Öyle değil mi? Pek değil.
Temizleme üzerine biraz daha
“Eğer bir kişi sivrisineği bedeninin üzerinde öldürürse ve çıkan kanın kendisinden mi yoksa böcekten mi geldiğini ayırt edemezse, bu kan temizdir, fakat eğer sivrisineğin ısırığı ile ölümü arasında geçen zaman kısaysa,  kan kirlidir.” (#206, Risale, p. 61)
Humeyni: İşeme ve Dışkılama üzerine
“Büyük ve küçük abdest yapmak dört yerde yasaktır: çıkmaz sokaklarda, orada yaşayanlardan izin alınması bunun dışındadır, size izin vermemiş bir kişinin mülkiyetinde yapmak; ibadet yerlerinde, bazı medreselerde, inananların yattığı mezarlıklarda (onları rahatsız etmek amacıyla yapmadığı sürece)” (#64, Risale p. 40)
“Büyük abdest sonrası anüsü üçtaş veya üç bez parçası ile silmek gerekmez: tek bir taş veya tek bir parça bez yeterlidir. Fakat kişi eğer kemik ile veya herhangi bir mukaddes nesne ile, mesela üzerinde Allah’ın ismi yazılı bir kâğıt parçası ile silerse, kişi bu durumda iken namaz kılmamalı2 (#69, Risale p. 41).
“Humeyni’nin İslam’ın Cevherleri, (Efsanevi Ayetullah kitabından, konuşmalarından ve yorumlarından alıntılar [1A] ), Elmer Swenson,  3 Haziran 2012’de erişim sağlandı )
“İstiklal, Azadi, Hükümet-i İslami” sloganları savuran destekçileriyle birlikte devrimden önce barışçıl ve demokrat bir insan portresi çizen Humeyni ile Fethullah arasındaki benzerlikler çarpıcıdır. Bazargan ve Bani Sadr gibi birçok entelektüel onun vaazlarına aldandılar. Onun Kuran’a ortak koştuğu hadis, rivayet ve fıkıh kitaplarının gerçek-hayatta oluşturabileceği yansımalarını göz ardı ettiler. Bu noktada, Humeyni’nin entelektüel seviyesini ve dogmatik kafa yapısını iyice sergilemek için sizlerle bir makale daha paylaşacağım. Amerika’nın Sünni dünya için seçtiği ‘en iyi entelektüeli’nin bundan pek bir farkı olmadığını vurgulamak isterim.
Tahrir-al-Waslah kitabı, Humeyni’nin cinsel sapıklıklarını içeren tüm bölümleri çıkartılarak yeni bir versiyon halinde basıldı. Aslında, Humeyni’nin bu çalışmasının ilk versiyonunu yayımlamak içerdiği gaflar sebebiyle artık yasak. Belki de İran’ın şimdiki devrimci toplumu şu soruyu sorar diye çekiniyorlardır: “İmam koyunlarla veya küçük kızlarla mı yatağa girdi yoksa her ikisiyle birlikte mi?”
Her neyse, sanırım Humeyni’nin ne kadar çılgın olduğunu öğrenmek tüm İranlıların görevidir. İşte Humeyni’nin kitabından seçtiğim bazı alıntılar:
“Bir adam bebek kadar küçük bir çocuktan da cinsel haz alabilir. Buna karşın, genital bölgeden giriş yapmamalı, fakat çocuğa anal yoldan yaklaşılabilinir. Eğer birisi çocuğa yaklaşmış ve ona hasar vermiş ise,  hayat boyu tüm bakımını üstlenmelidir.”
Veya şu cevhere ne demeli:
“Bir adam koyun, inek, deve ve benzeri hayvanlarla cinsel ilişkiye girebilir. Buna karşın, orgazm olduktan sonra hayvanı öldürmelidir. Etini kendi köyündeki insanlara satmamalı, fakat etin civar köydeki komşulara satmak makul düşer.”
“Eğer birisi bir inek, dişi koyun veya deve ile ters ilişkiye girerse, idrarları ve dışkıları ve hatta sütleri tüketilemez hale gelir. Hayvan hemen öldürülmeli ve en kısa sürede yakılmalıdır.”
(Koyunla yatan Molla, Simorgh555, 30-Aug-2010, 3 Haziran 2012’de erişim sağlandı)
Maalesef, Humeyni’yi destekleyen birçok insan devrimin ilk başlarında bu adamın pek fazla karışık olan kafasına, onun çoklu kişiliğine ve Kuran’a ortak koştuğu hadis/sünnet/mezhep pek aldırış etmediler.
Teolojik ve Politik çelişkilerin Pandora Kutusu
Fethullah bir mukallittir, yani, Hanefi mezhebine bağlıdır. Sünni mezheplerin Kuran’a ortak koştuğu “Altı Kitap” içerisindeki hiçbir hadisi sorgulamamıştır. Sık sık Buhari, Müslim, Tırmizi, İbn Majah, Ebu Davud, ve Ibn Hanbaldan alıntılar yapar… Farklı birçok kitaba da güvenir; Taberi, Kurtubu, Ibn Abidin, ve elbette, ilhamının ana kaynağı olan Said Nursi’nin risaleleri… Kuran’daki 114 sureye güya açıklama olarak sunduğu 114 kitapçığı vahiy yolu ile aldığını söyleyen hezeyanlı cümleleri ile meşhurdur Said. Diğer dört Sünni mezhep ile çelişen farklı söylemleri de vardır. Başka bir değişle, Fethullah Çelişkilerin Pandora Kutusudur, hem teolojik hem de politik olarak… Aşağıdaki ifadeler, birçok Kuran ayetine göre putperestliktir ve hatta Kuran’da eleştirilen kafirlerin ve münafıkların iddialarının aynısının tıpkısıdır:
“Allah, peygamberlerin cesetlerini toprakta çürütmez. Rasulü Ekrem (sav), ehl-i keşfin ifadesiyle kabrinde ‘Hayy’dır ve şehitlerin hayatını yaşamaktadır. O, ümmetin pek çok durumundan her zaman haberdardır. Binlerce yerden kendisine giden salât ve salamı duyar ve bizzat mukabelede bulunur. Öyle ise, sen de ‘Essalatu vesselamu aleyke ya Rasulallah’ derken bunu, dizlerini o Sultan-ı Zîşân’ın dizlerine vermiş, doğrudan doğruya huzurunda, O’nu tebcil ve ta’zim ediyor gibi söyle. Unutma! Biraz daha kendinden geçersen, dizlerinin dizlerine değdiğini bile hissedebilirsin.. ve böyle can u gönülden kurbiyet temin ettiğin zaman O’nun mübarek ruhunun hemen orada temessülüne de şahid olabilirsin.. “
(Fethullah Gülen, Metafizik Dünya, Seyyar (Gezginci) Melekler, 22 May 2006,  10 Haziran 2012’de erişildi)
Bizim gözyaşı döken vaizimizin kitap ve makaleleri, kendisinin veya büyükbabasının kerametlerini anlatır. “Efendimiz” diye nitelediği Muhammed Peygamber ve Sünni tarih içerisindeki putlaştırılmış figürlerle sık sık yaptığı görüşmeleri ve konuşmaları konu edinir, sayısız mucizevî hatıralar anlatır… Örneğin, Küçük Dünyam adlı çalışmada, Muhammed ve Ali bin Ebu Talip’in büyük babasını ziyaretinden bahseder. Ali, Fethullah’ın hikâyesine göre, elinde kazıklar taşıyormuş ve depremleri durdurmak için onları çekiçle yere çakıyormuş. Bu hikâyeleri bir rüya olarak değil, gerçek yaşam öyküleri olarak anlatır.
Fethullah’tan önce Pavlos vardı
Fethullah, St. Paul’un kopyalanmış halidir. Her ikisi de tapındıkları putların kopyalanmış halleri ile ilgili hikâyeler uydurabilen sanrısal zihinlere sahiptirler, vaaz verme ve anlatılan her saçmalığı üstün bir bilgiymişçesine satabilme hünerleri, duyarlı insanları kurnazca kandırabilme yetenekleri, kendi nihai hedeflerine ulaşabilme uğruna herkes için her şey olabilme özellikleri, kendi sürülerinden para ve daha fazla para toplamak için duyulan dinmek bilmez açlıkları ve put üretimine yakın ilgi göstermeleri başlıca ortak özellikler arasında yer alır.
Fethullah dindar dinleyicilerini kandırmayı ve onlara yön vermeyi çok iyi biliyor. Sürüsünün ham dini duygularını gıdıklayıp sömürüyor. Örneğin, aşağıdaki ilişimde, uyduruk hikâyeleri beceri ve ahenk içerisinde nasıl sunabildiğine tanık olacaksınız. Dikkatle seçtiği putlaştırılmış olan üç isme özellikle değiniyor. Başka bir şizofrenik ve halüsinasyon dolu hikâyeyi hüner sergileyerek anlatıyor. Yüzyıllar önce ölmüş geçmişin üç büyük “âlimi”, İstanbul Fatih’teki ilkokulunun arazisinde onu ziyaret etmişler. Dinleyicilerine bu ölü insanlarla girdiği diyalogu anlatıyor. Hasan Basri’nin, Ebu Hanefi Numan bir Sabit’in, ve Romalı Celaleddin’in Sünnilerce abartılmış ve putlaştırılmış isimlerini her anışında, kendisini dinleyenler koro halinde ağlayıp çığlıklar atıyor. Bu arada önemli bir not: Kuran’a inanan hiçbir müslüman Celaleddin için veya peygamber için Mevlana (Sahibimiz, Efendimiz) diyemez. Zira Mevla kelimesi ki Veli kelimesinden farklıdır, sadece Allah’a özgü bir sıfattır. Kuran bu konuda nettir.
Başka bir konuşmasında, transa geçirip sürüleştirdiği cemaatine Muhammed Peygamber’in ona göründüğünü söylüyor. Rüyada değil. Gerçek yaşamdaki gerçek bir insan olarak bu dünyada hortlamış. Peygamberle konuştuğunu da ekliyor.
Kuran içerisinde başka birisine yakıştırılması kınanan “Efendimiz” (Rabbimiz) kelimesini Muhammed’e ithaf ederek ona hitap ettiğine de ayrıca dikkat ediniz. Allah’ın sıfatlarından birisi olan Efendi (Rab) Mevla ismi gibi, son zamanlarda Türkiye’deki din adamları arasında çok popüler hale geldi.
Muhammed İsa’nın Babası imiş!
Fethullah, kitaplarında birisinde, 19:17 ayeti üzerine şu “entelektüel” yorumu yapmıştı:
“Kendisiyle onlar arasına bir perde çekmişti. Bu durumda ona Ruhumuzu gönderdik ve önünde mükemmel bir insan olarak biçimlendi.”
“Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibarıyla bütün tefsirler, âyet-i kerimedeki “…ruhumuzu gönderdik…” diye belirtilen ruh’un Cebrail (aleyhisselâm) olduğunu ifade etmektedirler. Ne var ki burada Kuran “ruh” tabiri kullanıyor; ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimizin ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helâl olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi, zira O bir münasebetle Hz. Meryem’in kendisiyle nikâhlandığına işaret buyuruyordu.[6] Bu açıdan da “ruh”un Efendimizdin ruhu olabileceği de ihtimaldir. Ancak bu kat’î değildir, sadece bir ihtimaldir. İhtimaller ise delillerle takviye edilecekleri ana kadar kat’iyet ifade etmezler”
[6] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebir, 8/258.
(Fethullah Gülen, Kuran’dan İdrake Yansıyanlar, Meryem, 19/17, 25 May 2006, 10 Haziran 2012 de erişim sağlandı)
İsa’nın babasının en muhtemel adayı olarak, Fethullah, kendisini sürekli Efendimiz diye nitelediği, kendisine âşık olduğu Muhammed Peygamberi öneriyor. (Kuran’a göre, sadece Allah’a “Efendimiz” diyebiliriz). Fethullah kendi rol modelini taklit edebilmek için çaba sarf ediyor.
Aişe Anamız Meğerse Sahabe Katiliymiş!
Fethullah uyduruk kitaplardaki hikayeleri kritik düşünmeden olduğu gibi aktaran bir cahildir. Bu iddiamızı destekleyecek yüzlerce delil bulabiliriz. Örneğin, aşağıya alıntıladığım paragrafta Aişe validemizi sahabe katili ilan ediyor:
“Hz. Aişe validemiz anlatıyor: ‘Bilmeyerek, evde dolaşan bir canlıyı (muhtemelen bir yılanı kastediyor) öldürmüştüm. O gece rüyamda beni yüksek bir mahkemeye çağırdılar ve benim cinayet işlediğimi söylediler. ‘Hayır, ben kimseyi öldürmedim..’ dediysem de, ısrarlarından gündüz öldürdüğüm canlıyı kastettiklerini anlamıştım. Meğer o bir cinnî imiş. Kendimi müdafaa için: ‘O niçin eve gelip beni gözetliyor?’ deyince: ‘Hayır, o asla sana bakmak için gelmezdi. Hele saçın-başın açıkken, kat’iyen odana girmezdi. Fakat o, bir Kur’an aşığı idi. Rasûlullah’tan ilk dinlediği Kur’an zevki, onu o kadar sarmıştı ki, Allah Rasûlü’nden sonra o manevî zevki, hep senin Kur’an’ında arardı. Evine gelişi işte de bu sebepleydi..’ dediler. Hz. Aişe validemiz diyor ki; ‘uyandığımda rüyanın dehşetinden kan-ter içinde kalmıştım. Hatamı affettirmek için de, sadaka dağıtıp, bazı köleleri hürriyete kavuşturdum…’ [2] Evet, anlaşılan Kur’an dinlemek için o eve gelen, cinlerden bir Sahabi idi ve Hz. Aişe validemiz, yanlışlıkla böyle bir Sahabiyi katletmişti ve bundan dolayı manevi bir mahkemede hesaba çekilmişti.”
(Fethullah Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu, Cinlerde Sahabilik, 23 May 2006,
[2] Kurtubi, el-Camiu Liahkami’l-Kur’an, 16/214,215, 15 Ağustos 2012 de erişim sağlandı)
Kuran’da insanlar tarafından görülmeyen bir enerjiden yaratıldıkları bildirilen cinler et ve kemikten yılana dönüşmesi, ve yılan öldürülünce cinayet işlenmiş olması uyduruk hikayelerle dolu olan Kurtubi tefsirinden alıntıdır. Fethullah’ın güvenilir bir kaynak olarak sık sık başvurduğu Kurtubi, İbn-i Kesir ve Taberi gibi Kuran ayetlerinin anlamını çarpıtma ve tahrif etmeyi gaye edinmiş kitaplar olup oralardaki israiliyat ve palavralar ayrı bir makale ve hatta kitap konusudur. Bu konuda, Dr. Abdullah Aydemir’in Tefsirde İsrailiyat adlı eserini okumanızı öneririm.
Fethullah’ın Kuran’a ortak koştuğu Uyduruk Hadis Kitapları
Rol modelinin örneklerini bulabilmek için hadis kitaplarına güveniyor ve onları Kuran’ın yanında ilahi bir kaynak olarak kabul ediyor. Fakat kendisinin şerif ve sahih diye kutsadığı kaynakları Muhammed’i korkak, vahşi, soğuk-kanlı bir katil, cinsel sapık, kadın düşmanı, sapkın, çarpık inancı, yağmacı, hedonist, zekâ özürlü, ırkçı, düzenbaz, nankör ve hileci olarak tanıtıyor. Hadis aktarıcıları ve takipçileri Muhammed’in asıl düşmanlarıdırlar. (Örneğin, bak ayet6:112-116; 7:1-3; 12:111; 45:6; 68:35-38; ve 25:30)
Aşağıda, peygamberi ve islam dinini kötülemek için Hristiyanlar ve ateistler tarafından sıkça kullanılan Sünni Hadis kitaplarından bazı rivayetlerden alıntılardır… Aşağıdaki hadislerin yer aldığı 6 hadis kitabını Fethullah “sahih” diye Kuran’a ortak koşup kabul ediyor, makale ve kitaplarında sürekli referans olarak kullanıyor. Fethullah bunların dini otoritesini hiçbir vakit sorgulamadı. Dahası, bu 6 putun dışında Ibn Ishak, Taberi, Kurtubi ve diğer Sünni hikayeleri ve şeriatleri din için kaynak olarak kabul ediyor (Bak 9:31).
  • Peygamber savaş esirleri ile cinsel ilişkiye girmeyi serbest kıldı. —Sahih Buhari, 3.46.718.
  • Müslüman askerler tutsak kadınlarla kocalarının önünde ilişkiye girdi ve “bazıları bunu yapmak için isteksizdi”. —Sünen Ebu Davud 11.2150.
  • Tutsak bir kadın aybaşı süresi geçip temizlendikten sonra onunla cinsel ilişkiye girilebilir. Eğer kocası varsa, esir düştükten sonra evlilik akdi yürürlükten kalkmış olur. —Sahih Muslim 8.3432.
  • Ali, ganimet bir esir ile seks yaptı. Esir kadını Ali’ye Muhammed sundu. —Sahih Buhari 5.59.637
  • Kadınlar evcil hayvanlardır, onları dövün. —Tabari, Cilt. ix, sa. 9.112-114.
  • Müslümanlar “çok yaşlı bir kadın” olan Umm Qirfa’yı öldürdüler. Ayaklarını bir ip yardımıyla zıt yönlere hareket eden iki deveye bağlayarak kadını parçaladılar. — (Ibn Ishak, sa. 664-665).
  • Muhammed eskiden geçimini mızraklardan kazandığını söyledi. —Sahih Buhari, Cilt 4, Bölüm 88.
  • Muhammed bir adamı emzirmesi için Müslüman bir kadına emir verdi. Kadın önce direndi fakat sonuçta yapmak mecburiyetinde kaldı. — Ibn Majeh, 3.1943.
  • Muhammed sakallı bir adamı emzirmesi için Müslüman bir kadına emir verdi. —Sahih Muslim, 8.3428.
  • Allah “Bir devenin üzerinde de olsa kadın erkeğini memnun etmelidir” dedi. —Ibn Majeh, 3.1853.
  • Muhammed kendisini eleştiren Yahudi bir şair kadının, Asma bt. Mervan, öldürülmesini emretti. Kadın o esnada çocuklarını emziriyordu. —Ibn Ishak, sa.676, Ibn Sa’d, Cilt. ii, sa. 30-31.
  • Muhammed 120 yaşındaki Medineli Ebu Afak’a suikast düzenlenmesini emretti. .—Ibn Ishak, sa. 675, ibn Sa’d, Cilt. ii, sa. 31.
  • Muhammed Medineli bir Yahudi olan Banu Quaynuqa’ın etnik temizliğinin yapılması işini yürüttü. —Tabari, Cilt. vii, sa. 85.
  • Muhammed, Medineli şair Ka’b b. al-Ashraf’ın öldürülmesi için profesyonel bir katil kiraladı. —Sahih Buhari, 5.59.369.
  • Allah’ın elçisi dedi “Yahudilerden elinize kim düşerse, onu öldürün.” Böylece  Muhayyish b. Mesud dostu ve iş arkadaşı olan Ibn Sunaynah’ı öldürdü. – Tabari, Cilt. vii, sa. 97-98.
  • Muhammed’in ölüm mangası Abu Rafi’yi katletti (Muhammed’in Medine’deki bir eleştiricisi.) —Tabari, Cilt. vii, sa. 103, Sahih Buhari, 5.59.371.
  • Muhammed’in ölüm mangası Sufyan ibn Khalid’i öldürdü. —Ibn Ishak, sa.664-665, ibn Sa’d, Cilt. ii, sa. 60.
  • Muhammed Medineli bir Yahudi B. Nadir’in etnik temizliğini yaptı.-Tabari, Cilt. vii, sa.158-159, Heykal, ch. B. Nadir, Sahih Buhari, 3.39.519.
  • Muhammed 600-900 civarında B. Qurayzah Yahudisi’nin kellesini uçurdu, Müslümanlara karşı savaşmamışlardı fakat hücuma uğramış ve kayıtsız şartsız teslim olmuşlardı. —Tabari, Cilt.viii, ch. B. Qurayzah; Heykal, ch. the Campaign of Khandaq and B. Qurayzah, ibn Ishak, ch. B. Qurayzah.
  • Araplar Allah’ın seçilmiş insanlarıdır, Allah bir Arap’a benzer. —Ibn Sa’d, Cilt.1, sa.2.
  • Allah Arap ırkçılığını destekler—peygamberler ancak Kureyş kabilesindendir ve beyazdırlar. (Ibn Sa’d, Cilt.1, sa.95-96, Sahih Muslim, 20.4483.
  • Şafi Hukuku bölüm 4.2: Aşağıdakiler birbirleri için uygun eşleşme oluşturmazlar: (1) Arap olmayan bir adam Arap bir kadın için (Çünkü Peygamber demiştir ki: Allah Kureyş Araplarını kendi temsilcileri olarak Dünyayı yönetsinler diye seçmiştir(İslam Halifeliği).—Sahih Buhari, 4.56.704.
  • Muhammed Pagan kadınları ve çocuklarının öldürülmesini onayladı, çünkü                onlar(çocuklar) da onlardandır (örn. Paganlardan)…(Sahih Buhari, 4.52.262).
  • Muhammed, Dhu Khalasa’da soykırımı yönlettiği için Cafer’i takdis etti (çocukların katledilmesini de). —Sahih Buhari, 4.52.262.
  • Muhammed’in siyah bir kölesi vardı; o köle ticareti yapardı. —Sahih Buhari, 9.91.368 ve Kasasul Ambia of Ibn Kathir Cilt 3, sa. 112—Bangla translation by Bashiruddin.
  • Muhammed, Safiye gibi seksi, genç ve güzel kadınlar üzerinden ticaret yapardı.—Sünen Ebu Davud, 2.2987, 2991.
  •  Muhammed’in kiralık katili, Al-Yusayr b. Rizam’ı ve Khaybar Yahudilerinden bir bölümüne Kaire içinde suikast düzenledi. —Ibn Ishak, sa. 665-666.
  • Muhammed Zerdüştleri birkaç kez cizye vermeye zorladı. —Tabari, Cilt. viii, sa. 142, Sünen Abu Davud, 19.9038.
  • Pagan tapınakları ve putlarının keyfi olarak ulu orta yıkılışı. —Birçok kaynak: Ibn Ishak, Ibn Sa’d, Tabari: bölüm: Mekke’nin alınması .
  • Müşriklerin öldürülmesi takdire şayandır, dedi Muhammed. —Tabari, Cilt. ix, sa. 76.
  • Muhammed’in yağmacı birlikleri Yemen’de soykırımı yapmışlardır. .—Tabari, Cilt. ix, sa. 88–89.
  • Kâfirleri öldürmek eğlencelidir.—Tabari, Cilt. vii. sa. 65.
  • Muhammed döneklerin öldürülmesini emretmiştir; eğer Müslüman birisi dinden çıkarsa onu öldürün. —Sahih Buhari, 4.52.260.
  • Hayvanların kanı Allah’a çok kıymetli gelir. —Ibn Majeh, 4.3126.
  • Peygamber dedi ki: Hiçbir adama karısını dövme sebebi sorulmayacak. .—Sünen Abu Davud, 11.2142.
  • Peygamber dedi ki: Kadınlar tarafından yönetilen insanlar hiçbir vakit başarılı olamayacaklardır. Sahih Buhari, 5.59.709.
  • Kadınların büyük çoğunluğu cehennemliktir. —Sahih Buhari 1.6.301.
  • Bir kadın kendisini her zaman ilişkiye hazır tutmalıdır. (Ihya Uloom Ed-Din of Gazali, Tr. Dr Ahmad Zidan, Cilt.i, sa.235)
  • Bir kadın evini terk edemez. —Shafi’i law m10.4.
  • Eğer bir kadın aybaşı halinde olduğunu iddia ediyor fakat kocası ona inanmıyorsa, eşi ile cinsel bağlantı kurması caizdir. —Shafi’i law e.13.5.
  • Boşanmış bir kadına yardım etme süresi 3 aydır. —Shafi’i Law m11.10.
  • Anlık boşanmalar kocalar için geçerlidir. O vakitten itibaren kendisinden boşanılmış kadınlara asla destek olunmamalıdır. —Bir çok referans.
  • Kadınlar için evden yüzleri açık çıkmaları, ortada günaha sebebiyet verecek bir durum olmasa da usulsüzdür. Bir kadının evlenme çağındaki bir adamla yalnız başına bulunması usulsüzdür .—Shafi’i Law m2.3.
  • Muhammed dedi ki, “bir kadının yönettiği ülke hiçbir zaman iyiliğe eremez. —Ihyya Uloom Ed-din of Gazali, Tr. Fazl-Ul-Karim, sa. 2.35.
  • Eğer Muhammed birinin diğerine secde etmesini istese, kadının kocasına secde etmesini isterdi. .—Ibid, sa.2.43.
  • Bir kadın, bir köle ve inançsız bir kimse ahlak polisi olmaya uygun değildir. —Ibid, sa. 2.186.
  • Muhammed dedi ki, “Bir kadın şeytanın ipi gibidir” —Ibid, sa. 3.87.
  • Bir erkek için Kadın en çekici şeydir. Cinsel organını genital bölgeden içeri penetre ederek zevk alır. Böylece, bir kadındaki en çekici şey onun genital bölgesi olur. —Ghazali, sa. 3.162.
  • Kadın hizmetçidir, erkek hizmet edilen kişidir.—Hedaya, the Hanafi Law manüel, sa. 47
  • Eşinizden zevk alırken güç kullanabilirsiniz.—Hedaya, sa. 141
  • Tam çeyiz, kadının kişisel teslimatı öncesi bir ödemedir. Booza kadın cinsel organı demektir. .—Hedaya, sa. 44.
  • Kadınlar sizin(erkeklerin) tutsaklarıdır; onlara iyi davranın, gerekirse onları dövün fakat çok sert bir biçimde değil. —Tirmidhi, 104.
  • Bir kadın dışarı çıkarken şeytan ona bakar, öyleyse onları örtün. .—Tirmidhi, 928
  • Cennette, zengin, güzel ve her-genç kadının bulunduğu bir panayır vardır; kadınlar kendilerini satın alan herkesten memnun olurlar.—Tirmidhi, 1495.
  • Kadınlar aptaldır.—Ibn Majeh, 5.4003.
  • En iyi Müslüman en çok eş sayısına sahip olandır. .—Sahih Buhari, 7.62.7.
Öyleyse, nasıl oluyor da, itibar sahibi yarı resmi bir Amerikan dergisi tüm bu uydurma rivayet kitaplarını kendi dinine rehber edinmiş ve ana kaynak olarak seçmiş bir adamı “ En Yüksek Kamu Entelektüeli” seçebiliyor? Nasıl oluyor da birçok din adamı sefalet, baskı, zulüm ve yozlaşmadan başka hiçbir şey getirmeyecek olan Ruhullah Humeyni’nin Sünni versiyonu bu vaizi övebilmek adına birbirleriyle kitaplar ve makaleler yazmak için yarışabiliyorlar?
Hoş bu olanlar Batı’nın umurunda da değil. Onlar sadece kendi çıkarlarını umursuyorlar. Fethullah onlara fazla yük olmadan doğru notalara bastığı sürece, tıpkı Suudi Arabistan Kralı gibi, İran Şah’ı gibi, Mısır’ın Mübarek’i gibi, Irak’ın Saddam’ı gibi, ve başka birçok despot gibi bunlar da onunla kendilerini mutlu addediyorlar. Fethullah demokratik özgürlükleri kısıtlayacak mı yoksa Türkiye’yi Osmanlı zamanın karanlıklarına geri mi götürecek, bunu pek az umursuyorlar. Kendi ceplerinde onu taşıyabildikleri müddetçe “hasta adam” a seve seve uyum göstereceklerdir.
Amerika’nın Garip Sultanı
Görülüyor ki, USA-Co Türkiye için Halife’nin yanında bir de Sultan seçmiş ve müttefikleri ile birlikte USA tarafından yönetilebilen Orta Doğu’da yarı-demokratik bir Müslüman modeli kurmaları için her ikisini de öğütlemiştir. Bu sayede isyankâr bir ulus olan İran’ın bölgedeki etkisini de azaltacaktır.
Şimdiye kadar, Amerikan Sultanı olarak belirlenen kişinin kim olduğunu tahmin etmiş olmalısınız: Bu isim gençlik yıllarımda okul arkadaşım ve eski bir yoldaşım olan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil. Tayyip’in geçmişi, oyun şekli ve politik görüşleri Fethullah’tan çok farklı olsa da, kukla-efendileri tarafından aynı siyasi gerçekleri oynamaya mahkûm edilmişlerdir. Her ikisini de yakından ve profesyonel ölçüde tanırım. Üstelik, onların kukla-efendilerinin yaptığı sahne arkası hileleri de bilirim,  belki de onlardan daha fazla..
Bu iki insan Amerika’nın Orta Doğu’daki en önemli yerel operatörleridir ve Batı Sömürgeciliğinin üçüncü büyük mutasyonu için farklı bir çevrebilim ve dış görünüm yaratacaklardır.
Tayyip Erdoğan Amerika-Co tarafından Büyük Orta Doğu Projesi eş-lideri olarak gösterildiğinden sürekli dem vuruyorken, WTV’de seçilmiş sultanını böylece 2004’te ilan etmiş oldu.  Bağımsız bir ülkenin bu lideri, birçok Türk gazetesinin haberine göre, siyasi rakiplerine Amerika tarafından “seçilmiş kişi” olduğundan dem vurarak bir şekilde gözdağı da vermiş. Aynı haberlere göre, bu yeni pozisyonunu 30 kez tekrar etmiş.Görünen o ki, aslında gerçeği söylüyormuş.
O zamandan beri, USA-Co’nun da kutsaması ile, Tayyip Erdoğan Türkiye’deki en güçlü adam haline geldi. Tayyip’in partisi AKP, 2002’den bu yana tüm seçimleri kazandı ve şu anda Büyük Millet Meclisinin %60’lık dilimini teşkil ediyorlar. Dahası, AKP’nin tüm parlamento üyeleri (yaklaşık 325 kişi) merkezi adayların bulunduğu bir listeden, Tayyip tarafından el usulüyle seçilmiştirler. Demek oluyor ki, AKP’den göreve atanmış parlamento üyeleri WTV tarafından verilecek direktifleri izleyecek olan, Sultan’ın ayak izlerini takip eden, Tayyip’in “evet(çi)” adamlarından başka bir şey değildir.
Son iki yılda, Tayyip (“Ak Parti” veya “hükümet” yazmaya gerek yok) kendi akıl hocaları olan NATO’ya veya daha özellikli olarak USA-Co’ya bir zamanlar faydalı-psikopatlar olarak hizmet sunan yüzlerce aşırı aktif generali kınadı ve hapse mahkûm etti. Buradan oluşan kazancın önemli bir kısmı da, gizli ordu buluşmaları ve projeler hakkında istihbarat bilgileri almaya başlamış, Türk polisinin içine ve önemli birçok kuruma daha sızmış olan Fethullah’ın tarikatına gitmiş oldu.
Birçok insan, ben de dâhil olmak üzere, Tayyip’in bu zorba generallere karşı başarı elde etmesi için onu destekledik ve dua ettik. Türkiye Cumhuriyeti tarihte ilk defa, kibirli Türk generallerini askeri darbeden, siyasi işlere karışma ve cinayetlerden sorumlu tutabildi.. Türk hapishanelerinde bir yıla yakın işkenceye maruz kaldığımdan, bu haber benim için de bir kutlama idi.
Ancak, askeri cuntanın ortadan kaldırılmasının üzerinden çok geçmeden fark ettik ki, gözler medyadaki ve siyasi partilerdeki muhalif seslerin üstüne çevrildi. Dehşet içerisinde fark ettik ki, dava vekilleri ve mahkemeler altında görevini sürdüren ve aynı zamanda Fethullah’ın müritleri tarafından içine sızılmış olan Türk polis gücü, askeri çeteler ile yer değiştirmişti. Hem polis hem de yargı sistemi şu anda Amerikan Sünni Halifesi ve Sultanı’nın ortak yönetimi altında. Gücünün dönüşümüne paralel olarak, muhalif medya da cezalardan payını aldı. Burada New York Times’a eşdeğer olan Hürriyet gazetesi, bir zamanlar bu ikili seslere karşı eleştirisini çekinmeden yükseltirdi. Fakat Türk nüfusu içerisinde bulunan seküler bölümün paranoyak sesinin ve askeri gücün güçlü destekçisi olan bu isim, şu sıralar Sultan ve Halife’nin pasif bir izleyicisine, hatta kimi zaman bir amigosuna dönüşüyorlar. Çok kısa zamanda gerçekleşen akıl almaz bir dönüşüm bu!
Amerikan politikasında böyle bir değişme ne sebep verdi? Amerika neden atları değiştirmeyi seçti?
Şah, Saddam ve Mübarek USA-Co’nun bir önceki gayrimeşru çocukları idi. Telekomünikasyon teknolojilerindeki ilerleme, Çin’in yükselişi, küresel ekonominin (küresel kölelik olarak da okuyabilirsiniz) getirdiği zorunluluklar Küresel Canavarın işleme biçiminin değişmesine yol açtı. Böylece, psikopat generaller, despot liderler, yozlaşmış ve baskıcı krallar yerine, şimdi, şirket-dostu “demokratikçe seçilmiş” hizmetçiler kullanmayı tercih ediyorlar..
Papa-dostu, İsrail yanlısı Sünni din adamı, Kürt nüfusuna karşı yapılan yakın zamandaki katliamın baş-kışkırtıcısı, şu anda Türkiye için USA-Co’nun resmi Humeynisi ilan edildi. Türkiye İran ve Suudi Arabistan’ı Orta Doğu’nun yeni liderleri olarak değiştirmeye koyuldu. İlginçtir, Orta Doğu’daki iki aktörü de şahsen tanıyorum.
Arkadaş yanlısı ve kontrol edilebilir Tayyip Erdoğan ve bir garip müttefiki Fethullah Gülen ile İsrail’e karşı yükselen kontrolsüz güçler elimine edileceklerdir. Tayyip Şiilere karşı tuttuğu Osmanlı kılıcını ve eski bağnazlıklarını saklamıyor olsa da, Fethullah, USA’ ya veya başka bir deyişle “otoriteye” karşı isyanın Şii/İran versiyonuna nefret püskürüyor. Filistin davasının şampiyonu İsrail-Amerikan hegemonyası, Türkiye’yi İran ile değiştirerek Orta-Doğu’daki antiemperyalist düşünce ve duyguları kontrol etmeyi hedefliyorlar.
USA-Co, yapacağı demokrasi ve insan hakları tanıtımları yoluyla ikiyüzlülüğünü gizleyip, arkadaş yanlısı ve kontrol edilebilir liderler yoluyla yeni realitesini adapte edebilmeyi umut ederek Suudi Arabistan’ı Türkiye ile değiştirecek.
Fethullah Gülen, vadolunan Mehdi ya da Amerika’nın Orta Doğu’daki Halifesi, Foreiğn Policy dergisi’nin kendisine layık gördüğü ödülü entelektüel herhangi bir katkıda bulunduğu için hak etmiyor, hem de hiç, fakat tıpkı tele-evangelistlerin yaptığı gibi kamu önünde ağlayıp-sızlayarak toplumun milli ve dini duygularını gıdıklayıp alenen para toplayabilen çok iyi motive edilmiş bir tarikat olabildiği için hak ediyor. O hadisleri ve mezhep öğretilerini kendisine yol seçmiştir,  fakat, Irak’ta yalanlar üzerine kurulu bir savaşta milyonlarca insanı öldüren Amerika ve yandaşlarına rağmen Muhammed’i bir vahşi ilan edebilen papa ile el sıkışır. Aynı Fethullah binlerce insana işkence eden ve Türk demokrasisinin ilerlemesine onlarca yıldır engel olan, soykırıma sebep vermiş iki Türk askeri darbesini de desteklemiştir.
Fethullah veya FG-Modeli, Batı’nın sandığı gibi Türk milletine veya Orta Doğu’ya hizmet etmeyecek.  O ve varisleri muhtemelen kendi işlerini görmekte olan WTV’YE çok iyi hizmetler sunacaklardır. Türkiye ve İslam dünyasını daha çok kanın, türlü bela ve felaketlerin içine sürükleyeceklerdir.
Bu makaleyi Kuran’dan birkaç ayet ile bitireceğim:
2:174 ALLAH‘ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu az bir değere değişenler, karınlarına ateş tıkınıyorlar. Diriliş Gününde ALLAH onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Onlara acı verici bir azap var.
2:175 Onlar, hidayet karşılığında sapıklığı ve affedilme karşılığında azabı satın almışlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar!
9:31 Din bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih’i ALLAH‘tan ayrı rabler edindiler. Oysa, yalnız tek Tanrı’ya kulluk etmekle emredilmişlerdi. O’ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir.
9:32 ALLAH’ın ışığını ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese de ALLAH ışığını tamamlayacaktır.
9:33 O, elçisini hidayetle ve gerçek dinle gönderdi ki onu tüm dinlere üstün kılsın. Putperestler istemese de…
 9:34 Ey inananlar, din bilginlerinin ve din adamlarının çoğu halkın parasını hakketmeden yerler ve ALLAH‘ın yolundan saptırırlar. Altın ve gümüşü yığıp ALLAH yolunda harcamayanlara acı bir azap müjdele.
9:35 Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde ısıtılarak onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanır: “Kendiniz için biriktirdiğiniz işte budur. Biriktirdiğinizi tadın.”
13:16 De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kim?” De ki: “ALLAH” De ki: “O’ndan başka, kendilerine dahi yarar ve zarar veremeyen kimseleri evliyalar mı edindiniz?” De ki: “Hiç körle gören bir olur mu, yahut hiç karanlıkla ışık bir olur mu?” Yoksa ALLAH‘ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratmalarını birbiriyle mi karıştırdılar? De ki: “ALLAH her şeyin yaratıcısıdır, O Tektir, Egemendir.”
16:20 ALLAH‘ın dışında çağırdıkları kişiler hiçbir şey yaratamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır.
16:21 Ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.
16:22 Tanrınız bir tek tanrıdır. Ahirete inanmayanların kalpleri inkarcıdır ve onlar büyüklük taslarlar.
16:23 Kuşkusuz ALLAH onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları sevmez.
33:66 Yüzleri ateşte çevrildiği gün, “Keşke ALLAH’a itaat etseydik, keşke elçisine itaat etseydik,” derler.
33:67 Derler ki, “Rabbimiz, sadatlarımıza/şeyhlerimize ve büyüklerimize uyduk; onlar da bizi yoldan saptırdılar.”
33:68 “Rabbimiz, onlara iki kat ceza ver, onları büyük bir lanetle lanetle.”
57:27 Sonra onların peşinden, art arda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da gönderdik ve ona İncil’i verdik. Onu izleyenlerin gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Fakat, bizim kendileri için onaylamadığımız bir ruhbanlık uydurdular. Halbuki onlardan sadece ALLAH’ı hoşnut edecek hususlara uymalarını istemiştik. Üstelik ruhbanlığa hakkıyla da uymadılar. Aralarından inananlara ödüllerini verdik; ancak çokları yoldan çıkmışlardı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder