2 Ağustos 1867’de İstanbul'da dünyaya geldi. Babası, ünlü "vatan şairi" Namık Kemal, annesi ise devrin Niş kadısı Mustafa Ragıp Efendi'nin kızı Nesime Hanım'dır.[1]Feride ve Ulviye adına iki kız kardeşi vardır.[1]
Fatih Askeri Rüştiyesi’ne bir yıl devam ettikten sonra öğrenimine babasının mutasarrıf olarak görev yaptığı Rodos ve Sakız Adası’nda özel dersler yoluyla devam etti. Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Sanat ve edebiyatla küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. 20 yaşında İstanbul'a döndü ve Padişah II. Abdülhamid tarafından sarayda görevlendirildi. 1888 yılında atandığı Mabeyn-i Humayun Katipliği görevini 18 yıl sürdürdü. 1894’te Kavalalı Ahmet Celal Paşa’nın kızı Zeynep Celile Hanım ile evlendi[2]. Bu evlilikten Mehmet Kemal Cezmi (1896) adında bir oğlu ve bir kızı Ayşe Masume (1899) adında oldu, diğer eşi Lofçalı Ahmed Cevdet Paşa’nın en genç Torunu Azize Hanım, bu evlilikten Hatice Selma (1902), Fatma Beraat (1905) adlarında 2 kızı oldu.
Edebiyat-ı Cedide Topluluğu’nun bir üyesi olan Ali Ekrem Bey, şiirlerini “İlham” ve “A. Nadir” takma adları ile yayınladı. Asıl sanatını temsil eden eserlerini 1896-1900yılları arasında Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımladı. Derginin 1897 yılındaki Yunan Harbi nedeniyle çıkan özel sayısında yer alan “Vasiyet” şiiri ile tanındı. Tevfik Fikret’in bir makalesini değiştirmesine kızarak topluluktan ayrıldı. Edebiyatla ilgisini ömür boyu kesmedi. 1908’e kadar kişisel, Meşrutiyetin İlanı ile birlikte daha çok sosyal, vatani, dini konular işledi. Çanakkale ve İstiklâl Savaşı yıllarında millî kahramanlık şiirleri yazdı. Tevfik Fikret gibi nazmı nesre yaklaştırma çabasındaydı.
1906’da Kudüs mutasarrıfı olarak atandı. 1908’da Beyrut valisi oldu ancak birkaç gün sonra bu görevinden istifa etti. Aynı yıl, Cezâir-i Bahr-i Sefîd (Akdeniz Adaları) Valisi olarak görevlendirildi. Bir sene sonra kadro dışı kalarak İstanbul’a döndü. 1910’da Mehmet Akif tarafından Darülfünun’da Tarih-i Edebiyat öğretmeliği teklif edildi. O yıl, Darülfünun hocaları ve talebelerinden oluşan bir heyetle Romanya seyahati yaptı; ertesi yıl ise 3 aylık Fransa ve İsviçre gezisine gitti. 1912’de tekrar Cezâir-i Bahr-i Sefîd Valisi olarak atandı. Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine valilik kapatıldı. Ailesiyle birlikte güçlükle İstanbul’a dönebilen Ali Ekrem Bey, uzun süre yarım maaş aldı ve 1912’de emekli edildi.
1913’te tekrar Darülfünun’da müderrisliğe başladı ve “Nazariyyat-i Edebiyye” dersi okuttu. Ertesi yıl kız öğrenciler için kurulan İnas Darülfünu’nda da edebiyat dersleri verdi. 1914 yılında Osmanlı’nın ilk konservatuvar kurumunun kuruluşu sırasında okula konservatuvar yerine "Güzellikler Evi" anlamına gelen Darülbedayi isminin verilmesin önerdi ve kabul edildi.
Oğlu Mehmet Kemal Cezmi 1917’de intihar etti. Bu olayın etkisiyle rahatsızlanan Ali Ekrem Bey, tedavi için Dr. Mazhar Osman Bey’in tedavihanesinde kaldı[2]Vermekte olduğu “Nazariyyat-i Edebiyye” dersi Ali Kemal Bey’in eğitim bakanlığı sırasında kaldırılınca açığa alınan Ali Kemal Bey, Tedkîkat-ı Lisâniyye Heyeti Reisi yapıldı ve Galatasaray Sultani’sinde edebiyat öğretmenliğine getirildi. Bu görevi başlangıçta kabul etmeyen Ali Ekrem, eğitim bakanlığına Sait Bey’in gelmesi üzerine görevi kabul etti ve 3,5 yıl öğretmenlik yaptı.
1923’te yeniden Darülfünun’a atandı. Yahya Kemal’e vekaleten "şerh-i mütun" (metin açıklama) müderrisi olmuştu. Daha sonra asalaeten atandığı bu görevi 1933yılındaki üniversite reformuna kadar sürdürdü. Bir yandan da başka okullarda ders verdi. Darülfünun üniversiteye dönüştürüldüğünde açıkta kalan Ali Ekrem, Maltepe Askeri Lisesi’nde öğretmenliğe devam etmeye çalıştı. Sağlık sorunları ve yaşlılığı nedeniyle bu görevde zorlandı. Gırtlak kanseri nedeniyle ömrünün son günlerini çeşitli hastanelerde geçirdi. 27 Ağustos 1937’de hayatını kaybetti. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder