efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2015 Salı

Jikininki

Muso Kokushi isimli Zen rahibi, çok eski zamanlarda bir gün, Mino vilayetinin dağlık arazilerinde yolunu kaybetmiş. Çevrede ona yol gösterecek kimseler de yokmuş. Uzun zaman birini görebilir ve yolu sorabilirim, ümidi ile dağda yürümüş; ancak akşam olmaya başladığında artık umudunu kesmiş ve geceyi geçirebileceği uygun bir yer aramaya başlamış. Bir müddet sonra ileride ağaçların arasında, inzivaya çekilmiş rahipler için yapılmış bir kulübe görmüş. Aslında kulübe yıkıntı halinde imiş; ama Muso'ya akşamın o vaktinde kurtarıcı gibi görünmüş. Kulübeye vardığında çok yaşlı bir rahibin orada yalnız yaşadığını anlamış ve ona geceyi kulübesinde geçirmek istediğini söylemiş. Ancak yaşlı rahip onun kulübesinde kalma isteğini kabaca reddetmiş; ona yakınlardaki yatak ve yemek bulabileceği köyün yolunu tarif etmiş.
Muso köyü kolayca bulmuş. Burası çok küçük bir yerleşim yeriymiş. Ancak bir düzine kadar çiftlik evi varmış köyde. Köyün hanında ona küçük bir oda ve yemek vermişler. Handa ondan başka 40-50 kişi kadar daha misafir varmış. Çok yorgun olduğu için Muso hemen yatmış ve uyumuş. Gece yarısına az bir zaman kala, yan odadan gelen ağlama sesleri ile uykusundan uyanmış. Az sonra da, elinde gaz lambası olan bir adam yavaşça odasının sürgülü kapısını açmış ve ona: "Sizi çok rahatsız ediyorum; ama geldiğinizde çok yorgun görünüyordunuz. Hemen söyleyemedik, biraz dinlenmenizi istedik. Dün siz gelmeden 3 saat önce buranın sahibi olan babamı kaybettik, siz geldiğinizde bütün köy halkı toplanmış onun için dua ediyorduk. Biraz önce duamızı bitirdik ve şimdi bütün köy halkı 3 km. uzaktaki başka bir köye bu geceyi geçirmeye gidiyoruz. Çünkü biz ölünün, öldüğü gece, dua sonrası şeytanların ve kötü ruhların gelip köyde olanlara garip ve acayip şeyler, kötülükler yaptığına inanırız. Korktuğumuz için şimdi hep beraber burayı terk ediyoruz. İsterseniz siz de bizimle gelin. Yok ben rahibim korkmam, diyorsanız burada kalabilirsiniz; ama köyde sizden başka kimse olmayacak, demiş. 
Muso, bana keşke geldiğim zaman söyleseydiniz, ben de babanız için dua etmek isterdim; ama geç değil daha, siz gidin. Ben bu gece sabaha kadar onunla kalıp, dua edeyim ve rahiplik görevimi yapayım, demiş. Şeytan ve kötü ruhlardan da hiç korkmadığını, onu merak etmemelerini sözlerine eklemiş. Ayrıca onlara gösterdikleri misafirperlik içinde çok teşekkür etmiş. Ölünün yakınları da Muso'ya, sabaha kadar ölü ile beraber olacağı, babalarını yalnız bırakmayacağı için teşekkür etmişler. Biz gece yarısı 12'den önce köyden ayrılmalıyız, deyip özür dilemişler. Az sonra da Muso'yu köyde yalnız bırakıp orayı terk etmişler.
Rahip evde yalnız kalınca ölünün yattığı odaya gitmiş. Köy halkı ölüyü bir masanın üzerine yatırmışlar, etrafını çiçeklerle süslemişler. Budist lambaları tomyolar, ölünün yanında yanıyor, odayı loş bir şekilde aydınlatıyormuş. Tütsülerin kokusu bütün odayı sarmış. Ayrıca ölünün önü Budistlerde adet olduğu üzere bir çok taze yiyecek, meyve ve içecekle dolu imiş. Muso odada yere, ölünün önüne oturmuş, ölü için dua etmiş ve meditasyon durumunda ölüyü beklemeye başlamış. Köyün ölüm sessizliği, çok etkili ve anlaşılmaz bir şekilde rahibi hareketsiz kılmış. Muso elini kolunu bile oynatamıyor, öylece hareketsizce oturuyormuş. Birden ortada duman şeklinde bir şey belirmiş.Ölüyü yerinden kaldırmış, evirip çevirmiş. Başından başlayarak, kemik ve saçları, hatta kefeni dahil her tarafını yemiş. Ölüye sunulan yiyecekleri de bitirip, geldiği gibi gizemli bir şekilde ortadan yok olmuş. 
Sabah köylüler döndüğünde rahip onları kapıda karşılamış. Kimse ölünün ve yiyeceklerin kaybolduğuna şaşırmamış. Bu her zaman olan bir şeymiş çünkü. Köylüler rahibi sağ bulduklarına sevinmişler ve ona gece neler gördüğünü sormuşlar. Muso onlara, korkunç ve belirsiz bir dumanın, ölü dahi her şeyi yediğini anlatmış. Köylüler bunun çok eski zamanlardan gelen kötü bir ruh olabileceğini düşündüklerini söylemişler. Muso köylülere dağda karşılaştığı yaşlı rahibin arada sırada gelip onların cenaze törenlerine katılıp katılmadığını sormuş. Köylüler, civarda uzun zamanlardan beri hiçbir rahibin yaşamadığını anlatmışlar. Rahip, köylülere hiçbir açıklama yapmadan, çevrede dolaşmak için izin isteyip dağda bulduğu yıkıntı kulübeye doğru yola çıkmış. 
Yaşlı rahip, yine orada dağdaki yıkık kulübesinin yanında imiş. Bu sefer Muso'yu kulübenin içine davet etmiş. Dünkü olaylardan çok utanıyorum, demiş. Muso da "Beni konuk etmemeniz normal, bunun için utanmayın. Bana kalacak yer gösterdiğiniz için teşekkür ederim." diye cevap vermiş. Yaşlı rahip, "Ondan değil, beni dün gece gerçek şeklim ile, ölüyü yerken görmenizden utanıyorum." diye cümlesini düzeltmiş. "Ben Jikininki'yim ve insaneti yerim." Rahipten ona yardım etmesini ve bu durumdan kurtulması için dua etmesini istemiş.
Rahip Muso Kokushi, hemen dizlerinin üzerine çöküp dua etmeye başlamış. Önce yaşlı rahip ortadan kaybolmuş, ardından yıkık eski kulübe… Muso gözlerini yummuş ve bir müddet daha dua etmeye devam etmiş. Gözlerini açtığında kendini, uzun, yemyeşil çimenlerin arasında, bir rahibe ait olduğu belli olan bir mezarın kenarında oturuyor bulmuş.

Onun duaları sonucu yaşlı rahibin bu dünyadaki esir ruhu, diğer dünyadaki gerçek yerine gitmiş. Rahip Muso Kokushi sayesinde, hem o köyün halkı, hem de yaşlı rahibin ruhu huzur bulmuş.

24 Mart 2014 Pazartesi

Yilanlar ve Uyuyan adam

Ün salmış bir avcı, ormanda av peşinde koşarken bir ağacın altında kendinden geçmiş halde uyuyan birini görür! Hızla atını o yöne doğru çevirir! Avcı atıyla yarı ölü şeklinde uyuyan adama doğru giderken birYILANIN hızla yaklaşıp adamın ağzından midesine doğru süzüldüğünü fark eder!
Yılan gözden kaybolurken avcı atından atlar ve ağacın gölgesinde kendinden geçen adama elindeki kırbaçla çok şiddetle vurur!
O uyuyan adam birden kendine gelir! İrkilir, korkar!Ama şaşkınlığı geçince karşısındaki avcıya çıkışır: Sen de kimsin be adam!Avcı cevap verme yerine elindeki kırbaçla bir daha adama vurur ve yüksek sesle bağırır: Koş soru sorma!Uyanan adam korkuyla karışık neden olduğunu bilmediği halde koşmaya başlar!
Ama neden koştuğunu, avcının neden koşmasını istediğini anlamaz!
Adımlarını hızla atarken bir yandan da avcıya BEDDUA yağdırır!
Ama can tatlıdır ve kırbaç da çok can yakıyordur!
KOŞAR!Nefes nefese kaldığı bir anda avcı "Şu ağacın altındaki ARMUTLARI hemen ye!" diye adeta emir verir!
Ağacın altındaki bütün meyveler toprağa karışmış ve çürümüştür! Adam tereddüt içinde kalınca avcı kırbaçla öncekilerden çok daha sert bir şekilde karşılık verir!
Canı yanan adam eline ne geçtiyse yer!
Arkadan ikinci emir gelir: Koşmaya devam!Adam koşar, koşar, koşar!
Sonunda dayanamaz ve yere yığılır!
Dizleri üstüne çöktüğünde yediklerinden dolayı midesi bulanır! Nabzı çok yükselir, yüzü kızarır ölecek gibidir!
Ellerini yere koyarak kusmaya başlar!
Ve içinde yer tutan YILANI yedikleriyle birlikte dışarı atar!
Adam resmen şoke olur!
BEDDUA ettiği avcı için "Allah gönderdi!" diye düşünür ve binlerce kez özür diler!
Kendine gelince sormadan da edemez:
Neden bana gerçeği söylemedin?Avcı elindeki kırbacı şaklatarak "Ben içinde YILAN var deseydim onunla koşabilir miydin?İŞTE BU ADAMLA, AVCININ hikayesi TÜRKİYE gerçeğidir!
Ama bilmeyiz! Öğrenemeyiz! Perdeyi yırtıp aralayamayız!
Koca bir YALANLA "yılanı saklanan!" bir ülke haline getirildik!
Uzun yılardır hem de!



Şahmaran efsanesi


Efsaneye göre Şahmaran yüzlerce yıl önce Tarsus'ta yaşayan yılan vücutlu kadın başlı bir kahraman. Bahçesinde insanoğlunu cezbedecek her türlü yiyecek ve ziynet eşyası bulunan Şahmaran kimsenin bilmediği bir yerde insanoğlundan uzakta yerin altında yaşamış, ta ki insanoğlu Camsab tarafından bulunana kadar.

Yoksul bir ailenin oğlu olan Camsab bir gün ormanda bir kuyu dolusu bal bulmuş. Balı çıkarmak üzere kuyuya inen Camsab'ı, bütün balı yukarı çeken arkadaşları aç gözlülükleri yüzünden kuyuda bırakmış. Yalnız başına feryat eden Camsab tam da ümidini kesmişken topraktan iğne deliği büyüklüğünde ışık sızdığını farketmiş. Cebindeki bıçak ile ışığın geldiği deliği büyüten Camsab, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girmiş. Bu bahçede dünyada eşi benzeri olmayan çiçekler, ortasında bir havuz ve çevresinde oturaklar ile bir yığın yılan bulunuyormuş. Havuzun başındaki taht üzerinde insan başlı, süt beyaz vücutlu bir yılan Camsab'a kendi diliyle hitap etmiş; 'Hoşgeldin insanoğlu, çevrendekilerden korkma sen bizim misafirimizsin'

Şahmaran Camsab'a türlü türlü yiyecekler ikram edip kendi ülkesine nasıl ve neden geldiğini sormuş. Camsab hikayesini uzun uzun anlatmış... Camsab'ı dinleyen Şahmaran başını sallayıp 'İnsanoğlu nankördür, hilekardır. Küçücük menfaatleri karşısında muazzam zararlarına razı olur' demiş.

Şahmaran'ın güvenini kazanan Camsab uzun yıllar bu bahçede yaşamış. Yıllar sonra bir gün Şahmaran'a yaklaşan Camsab, ailesini çok özlediğini söyleyip 'Nolur beni aileme kavuştur' diye yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla hamama girmeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Çünkü Şahmaran'la karşılaşan her kim olursa hamama gittiğinde vücudu pullarla kaplanırmış. Şahmaran'a söz verip ailesine kavuşan Camsab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmaran'ın yerini kimseye söylememiş ve hiç hamama gitmemiş.

Derken bir gün Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir, hastalığın çaresinin Şahmaran'ın etini yemek olduğunu söylemiş ve herkesin hamama getirilmesini istemiş. Önceleri direnen sonra zorla hamama gotürülen Camsab'ın vücudu hamama girince pullarla kaplanmış. Sonunda da yapılan işkenceye dayanamayarak canını kurtarmak için kuyuyu göstermiş. Hemen kuyunun başına gidilmiş ve Şahmaran dışarı çıkarılmış. Camsab'ı gören Şahmaran 'İşte Camsab nihayet kanıma girdin. Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum. Fakat ne çare ki yine aldandım' demiş. Ölüme giderken de Camsab'a 'Beni toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana içirecekler sakın içme zehirlidir. İkinci suyumu iç gövdemi de hükümdara yedir' demiş Şahmaran'ın söylediklerini harfiyen yerine getiren Camsab ilk suyu vezire içirip ikincisini kendisi içmiş. Etini de hükümdara yedirmiş. Vezir ölmüş hükümdar da kısa sürede iyileşip Camsab'ı veziri yapmış.

Efsaneye göre Şahmaran'ın öldürüldüğünü yılanlar bilmemekte. Tarsus'un Şahmaran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından basılacağı rivayet edilir